Borulu gramofon

Borulu gramofon

İngilizlerin BBC'si, şu vaktiyle hepimizin bildiği walkman türü müzik dinleme aletinin 30 yaşına basması dolayısıyla 13 yaşında bir İngiliz çocuğa tam bir hafta eziyet etti.
Scott Campbell, müzik dinleme ihtiyacını bir hafta süreyle orta boy bir kitap büyüklüğündeki walkman'le karşılayacaktı. iPod veya benzeri mp3 çalar kullanmaya alışkın her akranı gibi Campbell, bir hafta süreyle walkman kullanmaya razı olunca kendini tarihin derinliklerine ışınlanmış gibi hissetmiş olmalı. "Manyetik bant esasına göre çalışan kasetin tersinden de çalınabileceğini ancak üçüncü gün fark ettim" diyor; bu esnada arkadaşlarının nasıl dalga geçtiğini de tatlı tatlı anlatmış.

Bu şirin fakat zekice tasarlanmış magazin haberi okurken, "Aa, biz de bu duyguyu yaşıyoruz yahu" duygusuna kapıldım; fakat bizde vatandaşla devletin ilişkisini belirleyen hukuki rejimi walkman'e benzetmek insafsızlık olur; bizimkine borulu gramofon denilse daha doğrudur, hatta -toprağı bol olsun- Edison'un ilk icat ettiği kovanlı fonograf daha isabetli bir benzetme olacaktır. Çelişki ise şurada; Türkiye'de vatandaş iPod ve benzeri cihazların varlığından haberdar ve özellikle gençler bunlardan birine sahip olmadıkça kendilerini bahtsız hissediyorlar fakat geleneksel devlet yapısı, "N'ayır çocuklar n'ayır!" diye tersliyor hepimizi, "Gramofon dururken iPod'u tercih edemezsiniz, zira rahmetli de Gramofon kullanırdı; o Safiye Ayla'lar, o Hâfız Kemâl'ler, Hamiyet ve Müzeyyen hanımlar..."

Siz buna bir de, "Ne kötülüğünü gördünüz mis gibi gramofonun; globalleşme rüzgârları aklınızı başınızdan aldı; sizi kendi halinize bıraksak, on plağı üst üste çalabilen 58 model pikap bile istersiniz" diye çaktırmadan darbe hazırlıkları yaparken piyastos olan (Bkz. Argo sözlüğü) cuntacı takımını da ekleyiniz lütfen: Sene 1352... dikiş makinası cesâmetindeki mobilyavi cihazın kulağını büktükten birkaç dakika sonra cihazın karnından şu cızırtılı sesler duyuluyor: "Alo alo, muhterem sâmiîn... Burası İstanbul Telsiz Telefonu..."; veya "Burası Türkiye Radyoları, 1648 metre 182 Kilosikl üzerinden yayın yapan uzun dalga Ankara Radyosu..."

Kendinizi zaptedemeyip, "Nedir yav, hangi devirde yaşıyoruz?" diye kikirdeyecek olsanız, "nankörler, hainler, beynelmilel sermayenin işbirlikçi uşakları" sapartası kenarda hazır. "Ama amca zaman değişti, bak ne güzel yenilikler, güzel hukuk standartları keşfedildi; bizimki dökülüyor. Kendimizi elâleme rezil etmesek olmaz mı?" denildiğinde terâne mâlum: "Dört taraftan dış ve her cihetten iç düşmanla çevrilmiş olan aziz ülkemizin şartları kat'iyyen Evropa'ya benzemeyip ve temâmen kendine mahsus olup..."

İşin en komik tarafı ise varlık sebebini Türkiye'yi muasırlaştırmaya adamış CHP'nin, merkezî bürokrasinin, Doğan Medya Grubu'na mensup gazete ve TV'lerin, "Gramofon inkılâbının kılına bile dokundurtmayız; bize ilaçlı gazoz içirebilirsiniz fakat rûhumuza asla sahip olamazsınız" yollu acıklı tiradlar çekip durmaları; oysaki hepsinin gömlek cebinde birer walkman'in iri kulaklıkları sarkmakta! Oysaki vatandaş daha fabrikasından çıkar çıkmaz iPod'a geçmiş durumda. Ahali devletinden ilerde. Takkeler değişmiş; halkını çağdaşlaştırmak için yumrukla yoğurarak ilerici bir rol üstlenen devlet, bugün toplumunun gerisine düşmüş. Şu ayağı takunyalı, eli ibrikli sağcı muhafazakârlar, elli seneden beri çatır çatır inkılâp üzerine inkılâp yapmaktalar. Her inkılâp ertesinde âlî mahkemelere koşup, "Sağcılar beni dövüyor hâkim amca" diye mızıldanmak fena halde "out" oldu.

Daha şimdiden arkeoloji müzesinde "Cumhuriyetçi mürtecîler" bölümü açılması için Kültür Bakanlığı'na alenî teklifte bulunuyorum. Materyal sıkıntısı çekilirse haber veriniz, tedarikine yardımcı olmak, en hâlisinden vatanî bir vazîfedir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi