Abdulkadir Özkan

Abdulkadir Özkan

Sorun olmaması gereken sorunlar

Sorun olmaması gereken sorunlar

Sistem rayına oturmuş, tüm kurumların görev alanları ve sorumlulukları net bir şekilde belirlenmiş olsa sorun olarak gündeme gelen, aylarca tartışılan konular kesinlikle bizi hiç ilgilendirmezdi. Söz gelimi her kurum seçmen iradesine saygılı olsa, yanlış yapan siyasi kadrolardan bunun hesabını soracak tek makam yine millet olsa günlerden beri tartıştığımız ağır cezalık suç işlemiş olan askerlerin sivil mahkemelerde yargılanmasını öngören yasal düzenleme etrafında böylesine gürültü kopartmaya gerek kalır mıydı?

Yıllardan beri gündemimizi işgal eden Ergenekon soruşturması ve devam eden yargı safhası üzerinde onlarca kitap yazılır, medya hemen tüm sayfalarını aylarca bu konuya ayırır mıydı?

Devle kurumlarının birbirleri ile bilek güreşi geleneğine son verilebilseydi, karşılıklı güven ortamı sağlanabilseydi, bununda ötesinde kurumlar arasında uyumun sağlanabilmesi için bu kurumları yönetenlerin kararlarını siyasi ve ideolojik kimlikleri belirleyici olmasaydı, ülkede bugün bir başörtüsü sorunu yaşanır mıydı? Böyle bir sorun gündeme gelir miydi? Bir takım kişiler inançları gereği başlarını örten kızlarımızı rejimin düşmanı ilan edebilir miydi? Bunun da ötesinde demokrasi ve özgürlük türküsünü dillerinden düşürmeyen bazı çevreler kendilerini rejimin koruyucusu, buna karşılık aynı düşünceyi ve inancı paylaşmadıklarını düşündükleri kişileri rejim düşmanı ilan edebilirler miydi?

Kısacası cevabı tam olarak verilmemiş olan pek çok soru ülkemizi sürekli olarak sorun olmayan, olmaması gereken sorunların çatışma alanı haline getiriyor. Çünkü, birileri bu ülkede tek tip insan, tek tip anlayış, tek tip inanç olsun istiyorlar... Bu ise insanın yapısına aykırı. İnsanın olduğu yerde farklılıkların olması kadar doğal ne olabilir? Farklılıklara rağmen birlikte yaşamayı içine sindiremeyenlerin devlete hakim olması sanıyorum sorun olmayan pek çok konunun sorun haline gelmesine vesile oluyor. Çünkü, bulundukları konumu ve makamı kişisel dayatmaları için vasıta olarak kullanıyorlar. Şu ya da bu şekilde elde ettikleri konumlarını ve iktidarlarını koruma adına hayali, günümüzün moda tabiriyle sanal bir takım tehlikeler icat ediyor ve bu tehlikelerle toplum sindirilmeye çalışılırken siyasi kadrolara karşı baskı unsuru olarak kullanabiliyorlar. Böyle olmasaydı yaşanan bunca darbe ve darbe girişimine insanımız muhatap olur muydu?

Bir takım çevreler her fırsatta Anayasa'ya atıfta bulunarak devletin "Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik, sosyal hukuk devletidir" şeklindeki niteliklerine vurgu yapmalarına rağmen aynı çevreler halk iradesi istedikleri gibi tecelli etmediğinde darbeye çağrı yaparak ve zemin hazırlama görevini gönüllü olarak üstleniyorlarsa bu ülkede gerçek sorunlara yönelmek ve bu sorunlara ortak çözümler araştırmaya fırsat kalır mı? Kalmaz.. Hem bir yandan bu ülkede yıllardan beri iş başına gelen kadrolar her alanda Avrupa'yı erişilmesi geren bir hedef olarak millete takdim ediyorlar ama sıra özgürlüklere ve demokrasiye gelince bu hedef unutuluveriyor. Yine ekonomik kalkınmışlık ve güçlü ülke olmanın yolunun muasır medeniyet seviyesine ulaşmaktan geçtiğine vurgu yapanlar nedense ele geçirdikleri makamların kendilerine sağladıkları imkanların ve iktidar gücünün rahatlığı içinde toplumun büyük bir kesiminin içine yuvarlandığı ekonomik sıkıntıyı, milli gelir dağılımındaki dengesizliği görmezden gelmeyi tercih ediyorlar. Bir bakıma iktidar olmak devlet imkanlarının yandaşlar arasında paylaşılması olarak algılanıyor. Bu anlayışı yıkmaya kalkışanlar ise bir takım bahanelerde iş başından uzaklaştırılıyor. Bunun için ülke sürekli bir kaos ortamına mahkum ediliyor. Gerekirse darbe bile yapılıyor. Elbette, halkın belirlediği iktidarların işbaşından uzaklaştırılması "Devlet imkanlarını elimizden alanları cezalandırıyoruz" diye yapılmıyor. Döneme ve şartlara göre bir takım gerekçeler icat ediliyor. Uzun yıllar komünizm tehlikesi ile bu millet korkutuldu ve sindirildi. Komünizm yıkıldı, dağılıp gitti bu defa irtica diye bir tehlike icat edildi. Son zamanların moda tehlikesi irtica ya da laiklik elden gidiyor yaygarası. Hiç birinin aslı astarı yok. Olay tamamen bazılarının iktidar imkanlarını kaçırmalarının ya da kaçırmakta oldukları korkusundan kaynaklanıyor. Elbette bu maddi imkanlara ideolojik kimliklerin ve inanç farklılıklarının etkisini de ekleyince bu ülke olmayan tehlikelerle vakit geçirmeye mahkum hale getiriliyor.Bunun sonucu olarak zenginler daha zengin olurken dar ve sabit gelirliler yokluğa mahkum yaşamak zorunda kalıyorlar. Sanıyorum Temmuz ayı emekli aylıklarına yapılan zammın 15-30 lira arasında olacağını hatırlatmak bile işin vahametini anlatmaya yetecektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdulkadir Özkan Arşivi