Fatma Tuncer

Fatma Tuncer

Enes’in günlüğünden

Enes’in günlüğünden

Bu Pazar yine annemle aramızda tatsız bir olay oldu. Annem yerel bir gazetenin düzenlediği öykü yarışmasına katılmamı istedi ve ben de öykü yazmayı sevdiğim için yalnızlığa dair bir öykü yazıp gönderdim. Aslında öykümün en azından ikinci olabileceğine inanmış ve son güne kadar da büyük bir ümitle beklemiştim. Fakat geçen hafta sonuçlar belli oldu ve öykünün dereceye girmediğini öğrendim. İlk öğrendiğimde gerçekten üzüldüm, hatta gün boyunca keyifsizdim ama daha sonra, rehber öğretmenimin sözlerini hatırladım ve rahatladım. Bir dönem okulun rehber öğretmeninden yardım almıştım ve o bana " hayatta her şey istediğimiz gibi olmayabilir ama öyle de olsa yaşadıklarımızın bize öğrettikleri vardır , o yüzden hiçbir şey boşuna değildir" demişti. İnsan ümitle beklediği bir şeye ulaşamadığında hüsrana uğruyor, hüzünleniyor ama bu hiçbir zaman dünyanın sonu değildi... Ben de öyle düşündüm, bir sonraki yarışmaya katılır ve beklediğim neticeye ulaşabilirim dedim. Ama bunu anneme bir türlü anlatamadım. Annem benim birinci olacağıma ve ödül alacağıma o kadar inanmış ki, büyük bir düş kırıklığıyla bana yükleniyor, sürekli " zaten sen bir iş beceremezsin, zaten yaptığın her şeyi yarım yaparsın..." türünden sözler sarf ediyor. Gerçekten ben büyüklerin bu yönünü hiç anlayamıyorum ve onlara hayretle bakıyorum... Ya kardeşim, hayatta başarılı olmak kadar başarısız olmak, hüsrüna uğramak, beklenen neticeye ulaşamamak ta doğal bir şeydir ve hayatın içinde bütün bunlar vardır... Bunu böyle kabul etmeliyiz... Ama nedense büyüklerimiz başarıyı kabul ederken, başarısızlığın da doğal olduğunu bir türlü kabul edemiyorlar ve bu konuda bize baskı yapıyorlar.

Annem aşırı mükemmeliyetçi bir kadındır. Ona göre, her şey dört dörtlük olmalı, her zaman en yüksek başarıya ulaşmalısınız, her zaman her şeyin en iyisini yapmalısınız... Peki ama bu mümkün mü? Elbette değil, anneme bunu anlatamadığım için zaman zaman tartışıyoruz. Çünkü o benim her zaman en tepede olmamı, en iyi başarılara imza atmamı, en yüksek makamlara ulaşmamı istiyor ve bu noktada bir sorunla karşılaştığında başlıyor söylenmeye... Nedense anne babalar normal şartlara sahip olan çocuklarını en iyi, en zeki, en becerikli olarak tanımlarlar. Belki de bu onların çocuklarını bu şekilde görmek istediklerindendir... Benim annem de, aynı şekilde beni, olağanüstü zeki biri olarak görse de aslında ben normal zekaya, normal yeteneklere sahip bir gencim... Okul başarısında ve sosyal hayatımda da bu doğrultuda sonuçlar elde edebiliyorum. Ama bunu anneme anlatmak mümkün değil... Bir çok arkadaşım da aynı şeylerden yakınıyorlar ve bu konuda aileleriyle sorunlar yaşıyorlar... Çünkü onların beklentileriyle bizim sahip olduğumuz yeteneklerimiz arasında büyük uçurumlar var...

Sevgili büyüklerim, elimizde olan imkanları en iyi şekilde değerlendirmek ve programlı bir hayat sürmekle, her zaman en tepede yer almaya odaklanmak bunu saplantı haline getirmek farklı şeylerdir. Programlı ve düzenli yaşamayı, vakti verimli hale getirmeyi, sorumluluk bilinciyle hareket etmeyi öğrenmek ve bu minval üzere yaşamak önemlidir ve güzel bir davranıştır. Fakat, her zaman başarı peşinde koşmak ve sadece başarmaya odaklanmak, en iyi, en beğenilen olmaya odaklanmak bir problemdir, bazı sorunları da beraberinde getirir. Mükemmeliyetçiliğe yönelen ve bu noktada çocuklarına baskı yapan ailelerimiz, bu iki görüş arasındaki farkı bilmelidirler... Çünkü birisi kişiyi zaten başarıya, mevcut kapasitesini değerlendirmeye, faydalı olmaya götürür, diğeri, ihtiras, kıskançlık ve rekabet duygusu verir ve kişinin hayattan keyif alma kapasitesini köreltir. Şimdi sizlere soruyorum, çocuğunuzun sadece başarılı biri olmasını mı , yoksa imkanlarını en iyi şekilde değerlendiren ve aynı zamanda da mutlu ve huzurlu olmayı başarabilen biri olmasını mı arzu edersiniz? Sanırım hem mutlu hem de azimli ve gayretli, başarılı olmasını tercih edersiniz değil mi? Öyleyse, çocuklarınızın başarı durumlarına, not ortalamalarına, seçecekleri mesleğe önem verdiğiniz kadar huzurlu ve mutlu olmalarına, dünyayla ilgili beklentilerinize önem verdiğiniz kadar onların değerlerini tanımalarına, dini ve manevi eğitimlerine de gerekli ihtimamı gösteriniz. Aksi taktirde, sadece başarmaya odaklanan bunu elde edebilmek için, diğer insanların üstüne basmayı, onlara haksızlık yapmayı göze alan, bencil, benmerkezci kişiler ortaya çıkar ki, böyle bir hayat tarzına sahip olan kimseler ne huzuru yakalayabilir ne de mutluluğa ulaşabilir. Aksine hayat boyu bir boşluğun bir kaosun, bir arayışın içinde dolaşır durur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fatma Tuncer Arşivi