Faruk Çakır

Faruk Çakır

‘Ah’ dedirtenler şimdi ‘vah’ diyor

‘Ah’ dedirtenler şimdi ‘vah’ diyor

Ergenekon Dâvâsıyla ilgili gelişmelerin biri bitmeden diğeri başlıyor. İkinci dâvâ Silivri’de görülmeye başlarken, hazırlanan 3. iddianame de ortaya çıktı. Muhtevası açıklanmamış olsa da savcılığa teslim edilen 3. iddianamede de sanıklara ciddî suçlamalar yapıldığı ifade ediliyor.

Bu dâvâ ile ilgili sürecin uzun olabileceği baştan belliydi. Çünkü hem sanıkların sayısı fazla, hem de iddialar çok ağır. Üstelik bu iddialara her geçen gün bir yenisi daha ekleniyor. Son 20 ya da 30 yılda yapılan pek çok kanunsuz iş, doğrudan ya da dolaylı olarak bu dâvâ ile ilişkilendirilmek durumunda. Şaka gibi geliyor, ama öyle iddialar gündeme taşınıyor ki; “12 kayıp korucuyu bulmak için” bir tabur arazisinde “kazı” bile yapılıyor. Bu kazıdan ‘delil’ bulunup bulunmaması bile bir bakıma anlamını kaybetmiş. Çünkü iddia o kadar vahim ki, böyle bir iddianın gündeme taşınmış olması bile tek başına bir facia. Üstelik gündeme taşınan bu iddia sonrası “Yok, öyle bir şeyin olması mümkün değil” diyen bir ‘idareci’ bile çıkmadı, çıkamadı. Başlangıçta, Ergenekon dâvâsının açılmasına karşı çıkanlar dahil, sus pus. Daha önce gündeme taşınan benzer iddialar sonrası topraktan ‘silâh, ceset ve delil’ çıkmış olması “Böyle şey olmaz” demeyi imkânsız hale getiriyor.

Dikkat çeken bir nokta da, başlangıçta ‘sanık’ olan meşhur isimler için “Mümkün değil, bu kişiler bu işleri yapmış olamaz” diyenlerin artık susmayı tercih etmeleridir. 20 Temmuz Pazar günü Silivri’de görülmeye başlayan 2. dâvânın duruşmaya katılan ‘sanık’ları arasında kuvvet komutanlığı da yapmış bir emekli orgeneral vardı. Bugün için ‘sanık’ sandalyesine oturan kişilerin tutuklandığı günleri hatırlayınca, geçen zaman zarfında epey yol alındığı anlaşılıyor. “Olamaz, emekli generaller tutuklanamaz” diyenler onların ‘sanık’ sandalyesine oturmasına pek de itiraz edemediler.

Tabiî ki asıl gerçeği Mevlâ bilir, ama bunca iddia Türkiye’nin ciddî sıkıntılar çektiğini ortaya koyuyor. Düşünün daha varlığı ve yokluğu tartışma konusu yapılan bir Jitem konusu var. Neyse ki, haberler doğru ise Askerî Yargıtay, Jitem’in varlığını kabul etmiş ve 8 fail-i meçhul cinayeti içeren dâvâ ile ilgili sanıklarının 7. Kolordu Askerî Mahkemesince yargılanmasına karar vermiş. (Bugün g., 21 Temmuz 2009)

Elbette ‘maşa’lara da hesap sorulmalıdır, ama asıl yapılması gereken; varlığı dahi inkâr edilen bir ‘kurum’a cinayet işleten ‘ağa’lara ulaşmak değil mi? Halen görevde olan bir emniyet müdürü, Jitem ile ilgili olarak çok ciddî iddialar gündeme getirdi. Ama Türkiye’yi idare edenler ‘hiçbir şey olmamış’ gibi davranmaya devam etti. Bu millete bu kadar haksızlık yapmak biraz fazla değil mi? Ya bu açıklamaları milletten gizleyin, ya da lütfen gereğini yapın! Elbette ‘gizlemek’ çare değil. Zaten yıllardan beri yapılan da bu değil miydi? Gizlene gizlene bu noktaya geldi ve artık gerçekleri gizlemeye imkân ve ihtimal kalmadı. “Hep böyle gider” diye hesap yapanlar, masumların ‘ah’ını aldı ve hiç ummadıkları bir zamanda kirli çamaşırları deşifre oldu, olmaya da devam ediyor.

Boşuna, “Alma mazlûmun ahını, çıkar aheste aheste” dememişler... Belki de 80 yıllık ‘ah’lar bu şekilde çıkıyor...


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Faruk Çakır Arşivi