Bahçeli, Sevr ve Mondros

Bahçeli, Sevr ve Mondros

Son kararınız mı?

MHP lideri Devlet Bahçeli kendi açısından âdeta seferberlik ilan etti... Demokratik açılımı Sevr’e ve Mondros Mütarekesiyle eş değer tutan Bahçeli, “Artık karar günü gelmiştir. Herkes tarafını belli etsin...” diyor. Herkesi Türk Bayrağı altında toplanmaya çağırarak ve “Ne mutlu Türküm diyene” sloganını tekrarlayarak seferberlik çağrısını noktalıyor.
Şimdi burada biraz durup düşünmek gerekiyor: Bu ülkede gerçekten neler olup bitiyor? En cılız tarih bilgisine sahip olan kişi dahi bilir ki, Sevr projesi; (Bilimsel olarak Sevr’e anlaşma demek mümkün değil, çünkü hiçbir zaman gerekli prosedürden geçip anlaşma seviyesine gelmedi...) Birinci Dünya Savaşında müttefikleriyle birlikte yenilen Osmanlı Devleti topraklarının parçalanması ile ilgili menfur bir plandır. Bu planın sahipleri de tarafları da bellidir. Mondros Mütarekesi de, maalesef harbi kaybeden Osmanlı devletinin, silah bırakmayı kabul ettiği ağır şartlar içeren bir sonuçtur. Yani her iki olay da, yıllar süren cihan savaşını kaybetmiş bir devletin maruz kaldığı korkunç neticelerdir. Peki Türkiye Cumhuriyeti Devleti hangi savaşı kaybetti? Kime teslim olup da silah bırakıyor Allah aşkına?! Bir devletin kendi iradesiyle, kendi problemlerini çözmek için harekete geçmesi, nasıl olur da Sevr veya Mondros ile kıyaslanır? Meseleleri çözmeye katkı vermek, hadi onu bir tarafa bırakalım; öngörülen çözüme engel olmak için, bu kadar abartılı bir üslupla muhalefet etmek hakikaten rasyonel midir?
Bu sorunun cevabını okuyucuya bırakmayı tercih ediyorum.
İkinci husus, askerin siyaset üzerinden bir türlü kalkmayan gölgesidir... Ama burada en büyük vebal, bu gölgeye sığınmayı alışkanlık haline getirmiş olan siyasetçilerdir!.. Her vesile ile bu gölgeye koşan siyasetçiler, bırakın bu gölgenin kalkmasını, daha da koyulaşmasını istiyorlar ne yazık ki... Demokratik açılım çalışmalarına siyaseten katkı vermek yerine, onu baltalayabilmek için haftalardır askeri tahrik eden, askerin siyasete çomak sokması için habire davetiye çıkaran kesimler herhalde çok mutlu olmuştur! Genelkurmay Başkanı konuştu ya, ne dediğinden ziyade onlara göre konuşması önemli. Dün de burada yazdığımız üzere, her meselede askerin ağzına bakan ve bütün önemli konulara; “Asker bu işe ne der?” düşüncesiyle hep uzak durmaya dikkat eden ve bunu bir siyasi strateji(!) haline getirenlerin, ülke sırtındaki kamburların büyümesinde ne denli rol oynadıkları açıktır.
İki de bir “askerin kırmızı çizgileri...” diye, birilerine gözdağı vermeye çalışan veya kendi hesaplarına gelmeyen gelişmeleri, asker silahını işaret ederek engellemeye çalışanlar; ordunun, devlet içinde devlet olmadığını, olamayacağını, eğer bir yerde kırmızı çizgiler söz konusu olacaksa bunun adının da ancak “Devletin kırmızı çizgileri” olabileceğini anlamak ve kabul etmek istemiyorlar. Bu malum taife, çağdaş bütün ülkelerde, idarenin gerçek ve tek sahibinin Meclis ve Hükümet olduğunu da kabul etmek istemiyor. Bu yüzden askerî cenahtan gelen her müdahaleye, eğilerek selam duruyorlar. Ne zavallı bir zihniyet!.. Onların bu hacil durumunu gördükçe, asker de kendi alanından çıkıp siyasete ve ülke yönetimine karışma alışkanlığından vazgeçemiyor. Bunun hiç de hoş bir tablo olmadığını belirtmeye gerek var mı? Herkesin durumunu ciddi şekilde gözden geçirmesinde fayda var. Yani son karar çok önemli!..


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi