Abdulkadir Özkan

Abdulkadir Özkan

Açılım ve Diyarbakır Cezaevi

Açılım ve Diyarbakır Cezaevi

Diyarbakır Cezaevi'nin okul haline getirilmesinin dillendirilmesinin ardından farklı görüşler de gündeme gelmeye başladı. Bazıları buranın yıkılması ve tüm geçmişin izlerinin silinmesi gerektiğini savunurken bazıları da müze haline getirilmesi ve ziyarete açılmasını savunuyor. Bu arada geçmişte Diyarbakır Cezaevi'nde yatmış ve çeşitli işkencelere maruz kalmış kişilerin açıklamaları da gazete sayfalarına yansımaya başladı. Bu açıklamalardan birinin sahibi de kadim dostum Yılmaz Yalçıner idi. Sevgili Yılmaz cezaevinden çıktığından bu yana içerideki hayatı ile ilgili olarak pek fazla konuşmamıştır. O konuda sessizliği tercih etmiştir. Aslında Star Gazetesi'nin Pazar ilavesindeki açıklamaları da doğrudan kendisiyle ilgili değil. Yani sevgili Yılmaz konuşmama kararını konuşurken bile sürdürmüş. Bu noktada farklı bir hususa dikkat çekmek istiyorum. Yılmaz, Diyarbakır Cezaevi'nin 1981 Şubat'ından itibaren işkencehaneye dönüştüğünü ifade ediyor. Bu tarihte daha PKK terörü başlamış değildi. Dolayısiyle teröristlerle mücadele adına cezaevi işkencehaneye çevrilmiş olamaz... Bu tarihlerde yurt çapında gözaltı ve tutuklamalar yapılıyor, 10 binlerce kişi cezaevlerine konuluyordu. Gözaltına alınanların cezaevlerine götürülmesi de sanıldığı kadar kolay olmuyordu. Oraya varana kadar pek çok işlemden(!) geçiyorlardı, ifadeleri arzuya uygun alındıktan sonra tutukluluk hali başlıyordu. Bu konuda çeşitli kitaplar yazıldı. Ancak, genellikle insanlar o günleri pek fazla hatırlamak istemediklerinden olacak susmayı tercih ettiler. Ancak, bu suskunluk çekilenleri hafifletmedi belki daha da koyulaştırdı.

Maksadım o günlerin acılarını tazelemek değil... Ancak, Diyarbakır Cezaevi'nin işkencehaneye dönüşmesinin 1981 Şubat'ında başlaması demek darbe ile bu cezaevinde işkencenin gündeme geldiği demektir. Meseleye bu açıdan baktığımızda sözü edilen Diyarbakır Cezaevinde insanların işkenceye maruz kalmalarının ardından çıktıklarında dağlara yönelmelerinin zeminini hazırlamış demektir. Bir bakıma ülkede yaygın olan terörün kökünü kazımak için yapıldığı ileri sürelin 12 Eylül 1980 darbesi şehirlerdeki sokak çatışmalarını durdurmuş olmakla birlikte bir başka terörün zeminini hazırlamış olmuyor mu? Yanı darbe sebebiyle şehirlerdeki terör bir anlamda dağlara kaymış oldu.

Bu bakımdan bugün PKK terörünü durdurmak için başlatılan açılım çalışmalarını değerlendirirken 12 Eylül darbesinin açtığı yaraları da iyi değerlendirmek gerekiyor. Elbette bu arada milletin başına sarılan darbe anayasası da işin çabası. Bu bakımdan hep ifade ediyorum bu memlekette darbelerin izleri tamamen silinmeden yapılacak bir takım açılımların demokratik olması pek mümkün görünmüyor. Bunun için öncelikli olarak tüm siyasi partilerin mutabakatı ile demokratik bir anayasa yapılması, darbelerden geçmişte zarar görmüş insanlarımızdan özür dilenmesi gerekiyor. Çünkü yaşadığımız toplumsal bir hastalıktır. Toplumun bir kesimi bu hastalıktan zarar görmüşte diğer kesimleri görmemiş değildir. Bundan sonrası için darbelerin önünü kesinlikle kesilmelidir. Rejimi de, devleti de koruyacak olanın millet olduğu esasına dayalı ve son sözün de millete ait olduğu bir anayasa yapılmadan bir takım çevrelerin kişisel algıları ve çıkarları uğruna devlet koruyuculuğuna soyunmalarına imkan veren tüm düzenlemeler silinip atılmadan bu ülkede demokrasiden ve demokratik açılımdan söz etmek zordur. İşkencehanelerde insan onuru ile bağdaşmayacak muameleye muhatap olmuş insanların demokratik açılım peşinde koşmalarını anlamak kolaydır ama aynı dönemlerde hiçbir ideolojik fark gözetilmeden sağcısı, solcusu ve İslamcısının aynı koğuşlara tıkıldığını, aynı muameleye tabi tutulduğunu bugün birilerinin unutmuş olmasını anlamak mümkün değildir. Bu noktada Sayın Bahçeli'ye bir anımı hatırlatmak istiyorum.

Mamak'ta duruşmalar başlamıştı. Haftanın hemen her günü bir duruşmayı takip için Mamak'a gidiyorduk. Bu arada bir günde kendi davamıza sanık olarak katılıyorduk. Bu duruşmalardan MHP davasının ilk duruşmasını izlemek için salonu girmiş gazetecilere ayrılan yere geçerken sanık sandalyesinde oturan gençlerden birsi bana hitaben "Mehmet Ağabey bakar mısın?" diye seslendi.. Gence dönerek ne istediğini sordum. Gencin, "Ağabey tutuklandığımızdan şu güne kadar bir tek avukat ziyaretimize gelmedi. Hiçbir şeyden haberimiz olmadan duruşmaya çıktık" sözlerini hala unutamam.. Ben de kendisine ilgililerle konuşacağımı ve durumu anlatacağımı söyleyerek yerime geçtim. Duruşmanın ardından MHP davası ile ilgilenen, o işin sorumluluğunu üstlenmiş şu anda ismini vermek istemediğim arkadaşa durumu anlattım.

Bu arada Mamak Askeri Cezaevinde yaşananları bizim Bahçeli'ye hatırlatmamıza sanıyorum gerek yok.. Çünkü, işkencecilerin nazarında fikrin ve görüşün bir farkı yoktu. Vatan ve milleti korumak için vuruştuklarını söyleyenler de aynı tezgahtan geçirilmişti. Bu bakımdan bugün serinkanlı olmak, terörün kökünün kazınması için ortak cephe oluşturmak gerekiyor.

NOT: O yıllar Mehmet Fahri imzasıyla yazı yazdığım için MHP'li genç "Mehmet Ağabey" diye seslenmişti.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdulkadir Özkan Arşivi