Fatma Tuncer

Fatma Tuncer

Şimdiki Ramazanların neyi var?

Şimdiki Ramazanların neyi var?

Bir söz furyasıdır gidiyor...Geçmiş Ramazanların tadı yokmuş, geçmişte herkes bu ayı daha farklı yaşarmış, şimdilerde o dönemlerde yaşanan Ramazan günlerinden eser kalmamış...vb...

Zaman zaman hepimiz geçmişte bıraktığımız hatıraları, o döneme ait duygu ve düşüncelerimizi yad eder ve o günleri özlemle hatırlarız. Bu son derece insani bir durumdur. Ancak, şu günlerde sürekli dile getirilen "ah eski Ramazanlar" söylemi, geçmişin güzelliklerini dile getirerek, bunu hayatımıza yeniden taşıma özleminin ötesinde bir tür bağımlılık sendromu gibi geliyor bana. Yahu kardeşim, geçmişte de, orucunu hakkıyla tutmaya çalışan, hayır hasenat yapan, yoksullara yardımcı olan, dua ve ibadet eden, itikafa çekilen, mukabe okuyan iftar ziyafetleri veren iyi insanlar vardı şimdi de var. Geçmişte de, Ramazan ayında, yiyip içen, insanlara saygısızlık yapan, kendini bilmez kimseler vardı şimdi de var... Geçmişi düşündüğümde benim zihnimde de okunan mukabeleler, iftar yemekleri, dini sohbetler, evin bir köşesinde tesbih çeken yaşlı ebeveynler canlanıyor . Bana kalsa bu günün Ramazanlarında evimizden ve hayatımızdan eksilen bu yaşlılarımız oldu. Artık onlar Ramazanın bereketini evlerinin soğuk duvarları arasında ya da bir huzurevinin yalnızlığında soluyorlar. O günden bugüne değişen şey, aslında bizlerin yaşlı büyüklerimizden uzakta yalnız ve yalıtılmış bir vaziyette geçirdiğimiz iftar sofraları diye düşünüyorum. Ama bütün bunlara karşın şimdiki nesiller geçmiştekilere göre dinlerini daha bilinçli ve daha şuurlu bir şekilde yaşıyorlar. Çünkü artık okuyan, kendini geliştiren, hem dinini öğrenen hem de yüksek tahsil yapan genç bir nesil var...Gençlik yıllarımda inandığım dinin temel prensiplerini dahi öğrenebilmek için mahallede başvurmadığım yer kalmıyor ama bütün bu çabalarıma rağmen istediğim bilgiye de tam anlamıyla ulaşamıyordum. O dönem kurslarda verilen birkaç bilgiden başka bir seçeneğim kalmıyordu. O yüzden çoğu zaman büyüklerimizden din adına hurefeler dinlerdim.

Dinin temel kaynağına ulaşamayan ve kulaktan dolma bilgilerle yetinmek zorunda kalan büyüklerimizin, din adına ifade ettikleri ve bizlere anlattıkları bilgilerin çoğu kulaktan dolma hurefelerden oluşuyordu . Oysa bu gün dini temelinden öğrenen, niçin inandığının neye inandığının bilincinde olan, aktif, şuurlu ve girişken bir nesil var...Bu nesiller hurefelere geçit vermeden, akidevi konularda gerekli hassasiyeti gösteriyorlar. Geçmiş Ramazanlar söylemiyle ellerini dizlerine vuranlar yüzlerini biraz da bu güzelliklere doğru çevirmeliler...Neden bu kadar karamsarız, neden bu kadar tahammülsüz bir nesiliz anlayamıyorum....Elbette geçmişin de güzellikleri var. Elimizi başımıza koyduğumuzda geçmişin bu güzelliklerini yad ederken bu günün güzelliklerini de içimizde hissetmeliyiz öyle değil mi? Bakın, çevrenizde, envai çeşit saplantılara kapılmış, kimliğini bulamamış, dinine geleneğine kültürüne yabancı kalmış onlarca gencin arasından süzülerek gelen bilinçli, şuurlu ve aktif bir gençlik var... .Onlar hayatlarının en güzel yıllarını, sorumluluklarını kavramakla, İslami ilim tahsil etmekle ve ibadetlerini yerine getirmekle geçiriyorlar...Her Ramazan onları mukabelelerde, eğitim kurumlarında, sohbet ortamlarında, dernek ve belediyelerin çalışmalarında gönüllü olarak koştururken görüyoruz...Peki ama bu insanlar takdir edilmeyi hiç mi hak etmiyorlar? Bırakalım geçmişte şöyleydi böyleydi demeyi de, geçmişin güzelliklerini alıp bu güne taşıyalım ve bugün de imkanları doğrultusunda istikamet üzere yürümeye çalışan insanları takdir edelim, teşvik edelim.

Düşüncelerine değer verdiğim bir sosyolog " Batı bize sizin zaten geçmişiniz sağlam, atalarınızın övünülecek çok şeyleri var, siz bunlarla iktifa edin. Ama bizim geçmişimiz sizinki gibi değildi o yüzden biz şimdiyi inşa edeceğiz" dedi. Bizler de sürekli atalarımız böyleydi, geçmişimiz şöyle iyiydi türünden sözlerle kendimizi avuttuk ve hiç ilerlemeyedik..." der. Bu ifadelerde de olduğu gibi geçmişin içinde kalmak ve yönünü geleceğe çevirmeden üstün körü yaşamak sanırım bizlere çok şeyler kaybettirdi. Bir toplumun geçmişi, kolektif hafızası, kültürel mirası elbette önemlidir. Kökleri olmayan toplumlar tökezlemeye, düşmeye mahkumdurlar. Bu nedenle bizler geçmişimize köklerimize bağlı kalmaya önem veririz. Ama bütün bunlar kuru bir söylemin anlamsız hayıflanmaların dar kalıpları arasında sıkışıp kalmamalı. Aksine bizler köklerimize bağlı kalmalıyız ama onların da hataları varsa bunu görebilmeliyiz. Ayrıca o günün güzelliklerini gördüğümüz gibi bu günün iyi taraflarını da görmeli ve her yeni dönem bir şeyler üretmeliyiz...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fatma Tuncer Arşivi