Dinî danışman mı yalan deposu mu?..

Dinî danışman mı yalan deposu mu?..

İslâm dini, Peygamberimiz sallallâhü aleyhi ve sellem tarafından önce ashab-ı kirama anlatıldı. Onlardan tâbiîn, tâbiînden de tebe-i tâbiîn öğrendi. Kur’an-ı Kerim’in tek kelimesi bile değişmemiş olup Allah’ın gönderdiği gibi olduğu için, bu kitapla tebliğ edilen din de tabii ki saf, katıksız ve orijinal olacaktı; öyledir de…
Bu katıksız din, İslâm âlimleri tarafından orijinal haliyle kitaplara da geçirildi. 14 asırdan daha fazla bir zamandan beri adedini bilemeyeceğimiz kadar milyar Müslüman, dinlerini bu kitaplardan okuyup öğrenmekte, okuduğu gibi inanıp ibâdetlerini de bu kitaplarda okuduklarına göre yapmaktadır.
Yani önümüzde 1400 senedir kabul görmüş bir İslâmî birikim var. Bu birikimin yanlışlığını ileri sürmeye kalkışmak akla zarar bir durumdur.
Bu din daha ilk zamanlardan hemen sonra bozuluvermiş olsa, 14 asırdır Müslümanlar hep sapıklık içinde yaşamış olurdu. Ama şimdiye kadar hiçbir Müslüman böyle bir iddiada bulunmamıştır. Zaten kendi dininin aleyhinde konuşmak olacağından, herhangi bir Müslümanın böyle bir iddiada bulunması düşünülemez de.
Müslümanı bırakın, tarihte böyle bir iddiada bulunan hiçbir gayr-i Müslim de yok. İslâm’ın bozulduğu iddiasının sahibi olarak tek istisna, zamanımızda Yaşar Nuri Öztürk’tür. Bir de onunla aynı düşünce ve kanaatta olan cumhuriyet sonrası yetişen bazı malûm ilâhiyatçılar...
Onları dinleyecek olursanız, İslâm dininin cumhuriyetten sonra tebliğ edilmiş olduğunu zannedersiniz. Çünkü, onlara göre kendilerinden önceki âlimlerin yazdıklarının hep yanlış, tek doğru ise bu beylerin söyledikleri…
Bay Yaşar Nuri, öncesini kâfi görüp kapağı bu millete sayısız hizmetler yapan(!) CHP’ye atıp parlamentoya girdi. Millet kendisini dışlayınca da hiç dışlanmayacağı yere, tekrar ekranlara döndü. Daha doğrusu sığındı.
Yanına “Diyanet’te danışmanlıktan emekli” olan birini almış, onu da kendi cephesinde konuşturuyor.
(Önce, bu zatı Diyanet’e danışman olarak alanlara sonsuz teessüflerimizi gönderelim. Yanlış anlaşılmasın, bu kişi şimdiki başkan Sayın Bardakoğlu’dan önce danışman olarak alınmıştı.)
Bu zat, fî tarihinde Siyaset Meydanı programında bizim karşımıza geçmiş ve “Türkçe ibâdet yapılabilir, namazda âyetler Türkçe okunabilir” diyenlerin yanında yer almıştı. Kendisini 20-25 sene önce bir yayınevinde tasavvuf ve tarikat erbabına yaptığı hakaretlerle tanımıştım.
Şimdi de aynı hakaret ve YALANLARINI bir televizyon kanalında Yaşar Nuri’nin maiyetinde tekrar ediyor.
Neler söylediğini ona soracağımız sorulardan anlayacaksınız. Sorularımızı açıkça soruyoruz:
Tarikat erbabı hakkında, “Şeyhini Peygamberden de hatta Allah’tan da çok seveceksin diyorlar” dediniz. Bu sözü hangi tasavvuf ve tarikat erbabının eserinde okudunuz?
Eğer iftiracı ve yalancı değilseniz, bu milleti göz göre göre yanıltmıyor ve kandırmaya çalışmıyorsanız, bu söylediğiniz sözlerin ehl-i sünnet Müslümanlardan hangi tarikat büyüğünün kitabında bulunduğunu söylemeye mecbursunuz. Söyleyemediğiniz takdirde, boynunuzda YALANCILIK yaftası asılı olacaktır. Bu bir…
İki… Bununla da kalmıyor, mezheb aleyhtarlığı da yapıyorsunuz. Diyorsunuz ki: “Bir mezhebe göre, namazda eğilip doğrulurken elleri kaldırmak şart, diğerine göre değil. Birine göre elleri kaldırmazsan namaz olmaz, diğerine göre kaldırırsan namaz olmaz.”
Önce bu sözünüzün de tamamen YALAN olduğunu söyleyip devam edelim:
Televizyonda hitap ettiğiniz insanlar Türkiyeli Müslümanlardır. Türkiye’de de iki mezheb mensupları var: Hanefîler ve Şâfiîler. Şâfiî mezhebine göre intikallerde ellerin kaldırılması sünnettir; sünnet-i eb’âd değil, sünnet-i hey’ât. Sünnet olduğu için de eller kaldırılmasa namaza hiçbir zararı olmaz. Çünkü sünnetin eksikliği namazı bozmaz. Hanefî mezhebine göre ise sünnet değildir. Ama eller kaldırılmış olsa yine namaz bozulmaz…
Peki “Elleri kaldırmazsan namaz bozulur” diyen hangi mezheb, “Kaldırırsan bozulur” diyen hangisi?
Sayın “Ben Diyanet’in bile danıştığı kimseyim” diye orada burada tafra atan zat:
Televizyonda yalan-yanlış bilgi vermek kolay. Şimdi bana “Falan kitap namazda eller kaldırılmazsa namaz bozulur derken falan kitap da kaldırılırsa namaz bozulur yazıyor” deyin bakalım, diyebiliyorsanız...
Hazreti Muâviye aleyhinde de konuşuyorsunuz. Bu mesele Ehl-i sünnet ile Şîa arasındaki kalın çizgilerden biri. Siz hangisine mensupsunuz? Ehl-i sünnet misiniz, Şiî mi? Şiî iseniz bir diyeceğim olamaz; konuşursunuz. Ama Ehl-i sünnetim diyorsanız Hazreti Muâviye’nin aleyhinde nasıl konuşacaksınız? Çünkü, Ehl-i sünnet âlimleri Hazreti Muâviye’nin aleyhinde değiller.
O Hazreti Muâviye ki, Peygamberimiz’in vahiy kâtipliğini yapmıştır.
Yoksa onun hakkında Peygamberimiz’in de mi yanıldığını söyleyeceksiniz!
Sayın eski danışman! Meselâ Elmalı Tefsiri’ni kaleme alan Elmalılı Hamdi Yazır, sizin gibi Hazreti Muâviye aleyhtarı mıydı?
Ne kadar âlim geçinirseniz geçininiz, Hukûk-ı İslâmiyye ve Istılâhât-ı Fıkhıyye Kamusu gibi muhalled bir eser meydana getiren Ömer Nasuhi Bilmen’den daha âlim olamazsınız. Onun “Ashab-ı Kiram Hakkında Müslümanların Nezih İtikadları” isimli eseri, sizin söylediklerinizi kitaplık çapta delillerle çürütüyor.
Bu meseleler tarihte görüşülmüş, konuşulmuş, karara varılmış ve bu kararlar âlimlerimizin kitaplarında yerini almıştır. Daha neyi ve ne için zorluyor da milletin zihnini bulandırmaya çalışıyorsunuz?
Derdiniz ne? Niçin hep çetrefilli meselelere giriyor da nümûnelik de olsa insanları namaza-niyaza teşvik eden tek bir söz söylemiyorsunuz?
İnsanları ibâdete teşvik edici konuşmalar yapmaktan niçin köşe bucak kaçıyorsunuz?!!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi