Fatma Tuncer

Fatma Tuncer

Onlar günahsız mı?

Onlar günahsız mı?

Öteden beri merak etmişimdir... Neden bazı insanların hataları ört bast edilir ya da bu kimseler günahsız masum ve önemli kimseler olarak tanımlanırlar. Çay toplantılarında dedikodu yapan hanımlar, mahalledeki kızların gayri ahlaki durumlarını eleştirirken, hatta bu çocukları sözleriyle taşlayarak mahallenin dışına iterken, neden filan artistin sevgililerini, aşk maceralarını doğal bir olay olarak görürler ve birbirlerine anlatırlar... Neden zengin çocukları askerlik yapmazlar, suç işlediklerinde misafir gibi ağırlanırlar? Neden şan şöhret sahibi insanların kusurları hep ört bast edilir? Bilmiyorum.... Sanırım, varoluşsal amaçlarımızdan uzaklaşıp, nefsi heva ve heveslerimizin esiri olmaya başladığımızda yada, dürtülerimizin istekleri her şeyin önüne geçtiğinde, değişiyoruz ve insanların sadece variyetini, maddiyatını dikkate almaya başlıyoruz. "Müslümanız, her şeyin en doğrusunu yaparız" türünden sözlerle avunmayalım. Ne yazık ki, modern dünyanın kokusu solumuş ve bundan etkilenmiş olan bizler böylesine paradoksal bir durumla karşıkarşıya kalıyoruz.

İnsanın evrene ve kendi türüne tahakküm kurma eğilimi ve bu yönde törpülediği dürtüleri onun bir güç arayışının sonucudur. Ancak insan bu arayışlarını beşeri zaaflarının sultasına tevcih ettiğinde inancını ve buna bağlı olarak adalet duygusunu kaybediyor, aklını iradesini, duygularını dürtülerinin emrine veriyor. Bunun sonucunda ise, sığ bir anlayış doğuyor ve insanlar sadece maddi olarak güç sahibi kimseleri dikkate alıyor, onları kutsuyor, bu insanların hatalarını dahi görmüyor.

Allah'ım şu kısacık ömrümüzde nelerimizi kaybettik? Kaybettiklerimizi ve gördüğümüz halde görmezden geldiklerimizi düşünüyor ve bir cevap arıyorum... Acaba zengin, şöhretli, kariyer sahibi, maddi güç ve donanımlara sahip kimselerin hatalarını neden ört bast ederiz? Bu insanların hatalarını görmek ve uyarmak neden korkutur gözlerimizi? Niçin susarız? Sözümüz ve gücümüz sadece yoksula mı söker?

Materyalist kültürlerle beslenen toplumlarda sıkça karşılaştığımız sorunlar bunlar. Bu kulvarlarda ne yazık ki, güç her zaman varlıklı, varsıl insanların safına geçiyor ve adalet acımasızca katlediliyor. Adaletin katledildiği bir toplumda ise, gözyaşı vardır. Gözyaşının olduğu yerde, zayıf bırakılmış, hakları çiğnenmiş insanlar günah keçisi olarak lanse edilirler ve hayatın dışına itilirler. Adalet acımasızca katlediliyor ve kimse buna ses çıkarmıyor ne acı! Bırakın resmi kanun ve kuralları, insanlığın gönlündeki adalet duygusu, iç hukuku, vicdan da güçlüden yana işlemeye başladı. Yoksa, böyle olmasaydı, konu komşu, filan artisin sevgililerini büyük bir gururla anlatırken, komşunun kızı Ayşenin duygularını dedikodu malzemesi yapmaz , genç kıza sözel linç girişiminde bulunmazlardı. Bütün bunlar, insanın parasal gücü elinde tutan kesimleri ne kadar dikkate aldığını ve bu kimselerin hatalarını dahi görmeyip kutsadığını gösteriyor öyle değil mi?

Oysa, güç daima imanla ayakta kalır, imanla kaim olur. Gücün bileği imandadır. Eğer güç imandan uzaklaşmış ve nefsin eseratine girmişse, güç olmaktan çıkıp silik bir karanlığa dönüşmüştür. Karanlık ise yok olmaya mahkumdur.

İman yegane güç kaynağımızdır... Mademki, iman ve takva sahibi olmak gerçek güç sahibine teslim olmayı ve ona dayanmayı gerekli kılıyor. Madem ki, güç imandan çağıldıyor öyleyse bunun için filan tanınmış kişi, filan makamdaki şahıs olmanıza gerek yok. İman, ihlas, adalet, şecaat ve takva sizi iman gücüne ulaştıracak temel dinamiklerdir. Bunun için kim olursanız olun sadece inanmanız ve inandığınıza tabi olmanız yeterli....

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fatma Tuncer Arşivi