Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Türkiye'nin özgün ekseni

Türkiye'nin özgün ekseni

"Türkiye eksen mi değiştiriyor" sorusu bir süredir Batı'nın gündeminde. Bu soruda Batı adına duyulan kaygı var.

"Eksen değiştirmek"ten kasıt, Türkiye'nin Batı'dan kopup İslam dünyasına yönelmesi.

Bu sorunun gündeme gelmesinde AK Parti iktidarının Batı'dan görünen ideolojik kimliğinin önemli etkisi bulunduğunu söylemek mümkün.

"İslamcı" köklerden gelen bir kadro, zaten bu açıdan gözaltındadır, böyle bir şey her zaman beklenir ve her davranışının satır arasında bu nitelikte yönelişler aranır.

Eh, bu iktidar,

-İslam dünyası ile ilişkileri geliştiriyor,

Üstelik,

Batı'da "sakıncalı" görülen ülkelerle sıfır gerilimli bir ilişki düzeni kuruyor...

Ve üstelik,

-İsrail'le ilişkilerde fark edilir bir soğuma gözleniyorsa....

Bunun adı "Batı ile mesafeli, İslam dünyası ile sıcak ilişki" demektir ve bunun da adı "Yeni bir eksen arayışı"dır.

Batı'da zihinler böyle çalışıyor.

Ve bu zihin dünyası, medyada somut yorumlara dönüşüyor.

Bu zihin dünyasının altında, "Türkiye'yi Batı ekseninde tutma, bunu bir tür bağımlılığa dönüştürme, güdümleme, Türkiye'nin muhtemel açılım alanları olan İslam coğrafyası ile ilişkileri gözetleme, (Rusya ile ilişkiler de böyle bir gözle görülebilir) bunu Türkiye için risk algılamasına dönüştürme" gibi unsurlar var.

Diyelim bir Batı ekseni var.

Onun içinde belki farklılaşan bir Amerika-Avrupa ekseni var.

Türkiye Amerika ekseninde olsun, o eksenden kopmadan AB ekseninde olsun ve tüm dış politika hesaplarını bu eksen kıskacında yapsın.

Kendi çıkarlarını ihlal sonucuna varsa bile...

Evet, Batı'da zihinler böyle çalışıyor.

Batı, mesela bir "Şer ekseni" oluşturuyor ve tüm ülkeleri bu eksene karşı aldıkları tavra göre değerlendiriyor.

Sonra, elindeki küresel medya ağı ile bu ekseni, evrensel değer haline getiriyor.

Ve istiyor ki başka birçok ülke gibi Türkiye de, bu ekseni kutsasın ve kendisini "Şer ekseni"nden uzaklaştırıp, Batı'nın çıkar eksenine monte etsin.

Türkiye uzunca dönemler, böyle bir dış eksene paralel durmayı tercih etti.

AK Parti Hükümeti, başka bir şey yapıyor.

Özgün bir "Türkiye ekseni" inşa etmeye çalışıyor.

Bu Batı merkezli yorumlardan farklı.

Ama "Batı'yı dışlama" gibi bir önceliği de yok.

Batı gene ağırlıklı biçimde var bu eksen değerlendirmesinin içinde.

Ama Türkiye öncelikli var.

Burada "Türkiye öncelikli" derken belki Batı ile aşırı bütünleşmenin Türkiye'nin çıkarlarını ihmal sonucu doğurabileceği endişesi ile sınırları çok incelikli belirleme duyarlılığını anlamak lazım.

Evet "Özgün Türkiye ekseni"nde Batı var ama tekel halinde değil. Rusya da var.

İsrail de var.

Ama daha belirgin olarak İslam coğrafyası var.

Afrika'sı, Asya'sı, Balkanlar'ı ve Kafkasya'sı ile...

Tüm bu coğrafya Türkiye ile tarihi, kültürel akrabalık ihtiva ediyorken, Türkiye'nin bu coğrafyayı herhangi bir zaman diliminde ihmal ediyor duruma gelmesi ancak dış politikanın akıl dışı tayini ile mümkün olabilirdi.

Türkiye bunu aşıyor.

Önce komşularla sıfır gerilim.

Sonra Suriye ve Irak'la ortak bakanlar kurulu toplantısı.

Suudiler'le sıcak ilişkiler.

Afrika'ya açılım.

Balkanlar'da Boşnak ve Sırplar'a uzanacak ölçüde barış rüzgarı.

Kafkaslar'da barış adımı.

Asya ile her şey yeniden ve kardeşçe.

İran'la "şer ekseni" tanımlamasına rağmen özel, dostane, ama uyarılar içeren ilişki.

Filistin'de bütün dünyayı ayağa kaldıran insani duyarlılık.

İsrail'le, çok özel sınırlar ihtiva eden ilişki. (Dünyada İsrail'in elindeki nükleer silahlara dikkat çeken bir Türkiye sesinin öne çıkması gayet tabiidir.)

Amerika'nın süper güç politikalarıyla çatışmama.

AB ile müzakere ama ona mahkûm olmadığını ortaya koyma çabası...

Stratejik derinlik inşası.

Ya da...

Özgün eksen inşası.

Ufuk Güldemir'in "Teksas Malatya" isimli kitabında, Amerikalılar'ın Özal'ı değerlendirirken ikiye ayrıldığı yazılır. Bir grup "Bu adam takıyyeci, der, bizi kullanıyor, buna karşı mesafeli davranalım", diğer grup ise "İslam dünyasında Özal'dan başkasını mı bulacağız? Halkın desteği de onunla. Onunla medeni ilişkiler kurulabilir" gibi yaklaşır.

Şu sıra Batı'da, Gül-Erdoğan-Davutoğlu çizgisi de buna paralel değerlendirmelere konu oluyor.

Michael Rubin gibi yeminli "İslam karşıtları"nın bu çizgiye karşı savaş açmaları çok normal. Ama Türkiye'nin İslam coğrafyasındaki derinliğinin artması, geç kalmış bir zaruret. Ve tamamen barış üreten bu gelişme, barıştan yana olan herkes için kabule şayandır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Taşgetiren Arşivi