Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Ah çocuklarımız!

Ah çocuklarımız!

Toplumda iyi insan örneği az. Onlar da zaten köşelerinde. Vitrine (ekrana) çıkanların çoğu ise kötü örnek...
Politika ve sanat dünyasından tanınmış bazı isimlerin gerek yaşama biçimi, gerekse servetlerindeki karanlık noktalar gelişme çağındaki gençlerimizin şuurunu bulandırıyor.
Şöhret olduklarına göre bir matah sanıyorlar. Giyimleri-kuşamları, şarkıları, davranışlarıyla birlikte onları taklit ediyorlar. Onlara özeniyorlar.
Yani başlangıçta her şey özentiyle başlıyor. Gençler ve çocuklar sık sık ekrana gelen örneklere özeniyorlar.
Onlar gibi olmaya çalışıyorlar.
Bu aşamada aile tarafından yeterli uyarılar yapılmazsa iş git gide çığırından çıkabilir. Ekrandaki hayatla gerçek hayat karşılaştırması gençleri aileden soğutur. Zira ekrandaki parıltılı hayata karşılık normal aile içi hayat tekdüzedir.
Özellikle gençler için çok heyecansızdır. Çünkü ailenin geliri-gideri bellidir. Yaldızlı bir hayat satın alamaz. Satın alabilse bile inançları izin vermez.
Özenti bu noktada isyana dönüşür. Hele çocukluğundan itibaren aileden yeterli ilgiyi, sevgiyi görmemişse, ya da herhangi bir sebepten dolayı kendisini böyle bir düşünceye kaptırmışsa, genç kız, ya da erkek kolayca aile yuvasını terk edebilir.
Artık o kanadı kırık bir kuştur. Yalpalayarak uçmaya çalışırken acımasız bir avcının tuzağına kolayca düşecektir.
Sonuç hepinizin bildiği gibi işte: Zamanında kurtarılamaması halinde ya terörist olacaktır, ya mafya fedaisi, yahut da uyuşturucu müptelâsı. Böylece uygunsuzlar ordusuna yeni bir üye daha katılır. Uygunsuzlar ordusu biraz daha büyür.
Tehlike bununla sınırlı değil elbet...
Sokaklar boyu tehlike, caddeler boyu tuzak var: Adımbaşı birahane, her yer diskotek. Çocuk yaşta birahanelerin loşluğunda başlayıp diskoteklerde aşırı alkolle süren, nihayet uyuşturucunun koyu karanlığına yuvarlanarak ya hastahanede, ya hapishanede, ya da kabristanda biten gençlik macerasını gerek devlet, gerekse aileler olarak artık ciddiyetle düşünmek zorundayız.
Yayınlarıyla gençleri hedefsizliğe, başıboşluğa teşvik eden gazetelerle televizyon kanallarının bile yakınmaya başlaması, problemin ciddiyeti ve büyüklüğü konusunda sanırım bir fikir verebilir.
Televizyonlar bile tehlike sinyalleri vermeye başladığına göre, iş “eğlence-oyalamaca” sınırlarını çoktan aşmış demektir.
Hele de uyuşturucu kâbusunun şakaya gelir tarafı yok. Bir zamanlar bütün Çin’i uyutup önce Batı kapitalizminin boyunduruğuna, ardından komünizmin pençesine düşüren kahrolası beyaz zehir, bugün Avrupa-Amerika gençliğiyle birlikte, gençliğimizi de zehirliyor.
Türkiye’de yapılan istatistiklere göre uyuşturucuya başlama yaşı 10 yaşın da altına düşmüş...
Liseler, hatta ilköğretim okulları uyuşturucu taciri zebanilerin kâr mekânı. Henüz hayatı tanımayan çocuklarımız beyaz zehirin önce en iyi müşterisi, sonra da maalesef kurbanı oluyorlar.
Görüntülü ve yazılı basının hemen hemen her türünde rastlanan eli kadehli meşhurlar, hedefsiz, gayesiz bırakılmış gençlere ilk tuzak.
Adımbaşı rastladığımız internet salonları (eskiden atari salonları vardı) ile birahaneler ikinci tuzak. Diskotekler, gecekulüpleri üçüncü tuzak... Ötesi biraz merak, biraz özenti, biraz çılgınlık... Nihayet son duraklar: Hastahaneler, hapishaneler, mezarlıklar...
Bu kâbus, yazık ki, ancak tanınmış ailelerin evlatları aşırı dozdan hayatını kaybedince gündemimize giriyor. Sonra unutuluyor. Oysa her gün isimsiz nice gencimizi bu kâbusa kurban veriyoruz. Nice isimsiz aile karalar bağlıyor. Kendi ihmallerinin faturasını ödüyorlar.
Bir gün, bu şekilde evlâdımızın ölümüne ağlamak istemiyorsak, onlara sahip çıkmalıyız.
Çocukları ve gençleri korumak devletin anayasal görevi aslında... Ama onun da yanlış tercihleri var. Sistem, dini “tehlike” saydığı için, gençlere kalıcı hedefler verebilecek en güçlü donanım olarak dinden faydalanamıyor. Tabiatiyle de gençleri ve çocukları koruma görevini yerine getiremiyor.
Zaten kendisi israf içinde yüzen bir devlet, toplum ekseriyetini fakirliğe mahküm eden mâneviyatsız bir sistem, zengin çocukları sarhoş, fakir çocukları terörist yapar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi