Fatma Tuncer

Fatma Tuncer

Her daim üretebilmek

Her daim üretebilmek

Gazeteci bir arkadaşım, mesleki bir araştırma yapmak için Pakistan'a gitmişti. Burada yaşadığı bir anısını şöyle anlattı: "Misafir olarak kaldığım arkadaşım bana, "seni, çok sevebileceğin bir teyzeye götüreceğim" dedi. Merak etmiştim, arkadaşım ne düşünmüştü de beni hiç tanımadığım bir beldede tanımadığım bir insana götürmeye ve onunla tanıştırmaya karar vermişti. "Peki" dedim. Giderken, gideceğimiz yer hakkında bilgi almak istediysem de arkadaş ser verdi sır vermedi.

Nihayet iki saatlik bir yoldan sonra küçük ve ahşap bir eve geldik. İçeri girdiğimizde yaşlı bir kadın yatağa uzanmış öylece yatıyordu. Kadının hemen baş ucundaki, küçük kağıt parçaları dikkatimi çekmişti, ama arkadaş hiçbir şekilde bilgi vermediği için soramadım. Bu esrarengiz kadını niye ziyaret ettiğimizi anlayamıyor ve ziyaretimizin sonucunu merakla bekliyordum.

Arkadaşım kadının ayak ucuna oturdu ve onun dilinde bir şeyler konuştu, sonra bana "şimdi teyzemiz hakkında bilgi verebilirim dedi ve ekledi..." Bu kadın vakti zamanında hayır hasenat yapan, iyiliksever bir insanmış. Geçirdiği kazadan sonra sakat kalınca, hayır çalışmalarını yapamaz duruma gelmiş. Ama nasıl olsa sakatım yan gelip yatayım dememiş, bu durumda ne neler yapabilirim diye düşünmüş ve insanların dertlerini dinlemeye sonra da onlara dua etmeye karar vermiş... Etrafındaki komşularına "Ben artık kimse için bir şey yapamıyorum, bari dualarınız için gelin de sizi dinleyeyim ve dua edeyim" demiş. O günden beri konu komşu bu kadına geliyor ve ondan dua istiyorlarmış. Duaları küçük küçük kağıtlara yazıp kadının başucuna iliştiriyorlar ve o da buradaki kağıtları okuyor ve herkese talep ettiği şekilde dua ediyormuş...

Bu olayı dinlediğimde, sahip olduğu maddi manevi imkanlarına rağmen yan gelip yatan, vaktini, zihinsel potansiyelini ve o zengin istidatlarını acımasızca savuran, israf eden insanları düşündüm. "elimden hiçbir şey gelmez diyerek, varlığını karamsar duvarlar arasına hapseden insanların kaybettiklerini ve hayatta her daim yapabileceğimiz bir şeylerin olduğunu düşündüm... Arkadaşım, olayın sonucunu ise şöyle anlatıyordu: "Yaşlı kadından dua istedim kapıya doğru yöneldiğimde bana bir şeyler söyledi... Yanımdaki arkadaşım kadının bu sözlerini şöyle tercüme etti. "Dur gitme evladım, sen de bana dua et, mümin müminin kardeşidir öyleyse dualarımız da karşılıklı olmalı... dedi. Ben de ona dua ettim ve oradan ayrıldık"

Arkadaşımın yaşadığı bu olaydan sonra kendime şu soruları sordum: Neredeydim? Ne yapıyordum? Hayatı nasıl ve ne şekilde tüketiyordum?

O gün bu soruları tekrar tekrar sordum ve olaydan şu sonuçları da çıkardım:

İnsanoğlu nerede ve hangi şartlarda olursa olsun işe yaramak, bir şeyler üretmek istiyor.

İnsanoğlu sadece kendisi için değil ötekiler için de bir şeyler yapmayı arzu ediyor ve bunu hayatının bir parçası haline getiriyor.

Sadece maddi imkanlarla değil aynı zamanda manevi olarak da yardımlaşırız.

Dua Müslümanları bir araya getiren onların kalplerindeki husumeti silen güçlü bir etkendir.

Nerede ve hangi şartlarda olursanız olun duanın ortak bir dili vardır.

Şimdi bu olayı zihnimizde yeniden canlandıralım... Ve hangi şartlarda neler yapabiliriz, kime nasıl faydalı olabiliriz? Üretebileceğimiz neler var? Neler üretebilir, neler ortaya koyabiliriz? Bu soruları kendimize yeniden soralım ve imkanlarımız ölçüsünde her daim bir şeyler üretebileceğimizi unutmayalım...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fatma Tuncer Arşivi