Fatma Tuncer

Fatma Tuncer

Otobüste yüksek sesle müzik dinleyenler!

Otobüste yüksek sesle müzik dinleyenler!

Emanet bedenler

Gün içinde ekrana kitlenen ve kendini buradaki sanal dünyaya kaptıran kadınlarımız vardır. Onlar hangi artist, hangi şarkıcı, hangi meşhur kadın nasıl giyiniyor, yılın moda rengi ya da saç modeli nedir? Hangi kadın ne kadar kilo vermiş, kimler estetik operasyondan geçmiş? Bütün bunları hiç aksatmadan izleyip bu akışa uyum sağlamaya çalışırlar ve yarışa nasıl kapıldıklarının ya da nereye doğru sürüklendiklerinin farkında dahi olmazlar... Çünkü bu programlar, kadınlarımızın ruh ve duygu dünyalarını vuruyor ve onları bir şekilde tesir altına alıyor.

Eşik algımıza yavaş yavaş işlenen kadın modeline uyabilmek için bu kimseler, varını yoğunu harcıyorlar ve bir zaman sonra kendilerini bu yarışa iyice kaptırarak yok olup gidiyorlar. İlgi ve alakasını sadece fiziksel varlığına adayan kadınlar, bedenleriyle ilgili küçük bir sorunu büyütüp komleks duyuyorlar ve kilolarına, alamadıkları giysilere, takip edemedikleri moda figürlerine ulaşamadıklarında da kendilerini değersiz hissediyorlar, güvensiz ve silik bir hayat sürüyorlar. Temelde, İslami bilgi ve şuurdan yoksun olan bu kimseler çarpık bir anlayışa sürüklenerek, yürümekte oldukları yolun kendilerini nereye götüreceğini bilmeden öylece yürüyor.

Sanırım, bu akıntıdan, bu dibi görünmeyen uçurumdan kurtulmanın tek yolu kişinin kendisine nereden gelip nereye gittiğini sormasıyla ve bilincini yeniden uyandırmasıyla mümkün olacaktır. Biliyorsunuz, bu soruları küçük yaşlarda her birimiz yakınlarımıza sorarız ve aldığımız cevaplar doğrultusunda bir hayat çizgisi oluştururuz...

Niçin geldik? Kul olmak için

Nereye gideceğiz? Ahirete

Dünya ve ahiret mutluluğunun formülü ne? İyi bir Müslüman olmak

Aslında insanoğlunun potansiyel olarak doğruyu arama ve doğruya eğilim gösterme isteği bu sorularla başlıyor ve sürekli devam ediyor.

İsterseniz, şimdi, bu soruları yeniden soralım ve hayatımızı irade süzgecinden geçirerek, bilinç seviyemizi yeniden aktive edelim... Bunu başardığımızda, Allah'ın bizim bedenimize değil, gönlümüze ve yaptıklarımıza baktığını idrak edip, zamanımızı ve emeğimizi bu alana yatırmayı tercih edeceğiz buna inanın...

Düşünün... Kaş, göz, yüz, boy, akıl, ruh... Her şey Yaratıcı'nın mülkü ve ona ait... Bizler ise bu emanet bedenlerde sonsuzluğa doğru yürüyen birer yolcuyuz.

Zaten bizler, varlığımızı taşıyan bu beden kabına bir süreliğine konaklamak için gelmedik mi?.. Bedenlerimiz, konaklama sürecinde yaşadığımız, hayatımızı sürdürdüğümüz bir mekan değil mi?.. Elbette bu mekana gerekli ihtimamı göstermeli ve onu korumak için elimizden geleni yapmalıyız. Ama aslolan buradaki varlığımızın kalitesi, evin içindeki kimliğimiz, bizi biz yapan o öz, o çekirdek...

Bunu idrak ettiğimizde, bütün ilgi ve alakamızı bizi taşıyan kabuktan çekerek, ruhumuzun hizmetine sunabiliriz. Bunu idrak ettiğimizde, üç kilo fazlam var, kaşım, saçlarım, göz rengim standartlara uygun değil diye hayıflanmayı bırakıp, kendim için ne yaptım, hayatımı nasıl güzelleştirebilirim, ahretim için neler yapabilirim diye düşünmeye başlarız...
Bir garip ritim

Otobüsteyim... İçerde garip bir müzik sesi var... Ön tarafta oturan gençler başlarını sallayarak müziğin ritmine uyum sağlamaya çalışıyorlar. Müzik devam ediyor ve şarkıcı aynı sözleri sürekli tekrar ederek, dinleyenlerin zihnini bulandırıyor ve onlara garip bir hayat görüşü empoze ediyor.

Küçükken kardeşimle birlikte dedemin köyüne giderdik... Buralarda çobanların türküleri pek meşhurdu... Onları dinlerken, türkülerin sadece aşk konusu üzerine yazılmadığını görürdünüz. Sevgi üzerine yazılan türküler, ana sevgisi, toprak sevgisi, Allah sevgisi üzerine aktarılan kafiyeli sözler türkülerin ne kadar da zengin bir dilinin olduğunu gösterirdi. Ve buralarda, bu türkülerle büyüyen insanların sevgi dolu, insan canlısı şecaat ve merhamet sahibi olduğunu görürdünüz.

Eski kabilelerde de müzik önemli bir iletişim aracıdır. Buradaki insanlar, müziğin ritmine sadece duygusal bağlılıklarını iliştirmezler aynı zamanda, yaslarını, umutlarını, yenilgilerini, başarılarını da katarlar. Burada müzik bir dildir, bu insanları anlatan bir iletişim aracıdır...

Bu günün dünyasında, her şey aslını kaybediyor, değişime uğruyor... Yediğimiz meyve ve sebzeler, çevremizdeki kişiler, köyümüz, toprağımız, insani ilişkilerimiz... Her şey değişiyor... Müzik de, sanat anlayışımız da sevgi kavramına yüklediğimiz muhteva da aynı şekilde değişiyor ve insanlar bu değişime bütün hayat algılarını da dahil ediyorlar.

Müziğin masum sözcüklerden oluşan nameler olduğunu düşünmeyin... "Neticede müzik dinliyoruz, sözleri ne olursa olsun da "Demeyin. Unutmayın, dinlediğiniz her sözün, attığınız her adımın, ortaya koyduğunuz her davranışınızın bir parçası, bir versiyonusunuz...

Bugün görüyoruz ki, ruhumuzun ulvi hislerini harekete geçirmeyen, argo ya da cinselliği yansıtan sözlerden oluşan müzik çalışmaları nesillerin zihinlerini biçimlendirerek onlara bir tür yaşam tarzı dayatıyor. Bunda biraz da dinlediğimiz, işittiğimiz, söylediğimiz sözleri kendi dışımızda görüyor olmamızın etkisi var. Oysa bizler bütün bu argumanların bir bütünüyüz... Hatta buradan yola çıkarak, kişiyi dinlediği müziğe bakarak tanıyabilir, onunla ilgili genel tahminlerde bulunabiliriz.

Mesela sanat müziği dinleyenlerin daha çok, mütedeyyin, saygın ve kültürlü kimseler olarak biliriz. Buna karşın, halk müziği dinleyen kesim, köklerine bağlı ve ağırbaşlı kimseler olarak görülürler. Gençlerin çoğu ise, Rep, rak, metal ve pop müziği dinliyorlar ve çoğu zaman bu müzikle beraber uç gruplara kayarak kaybolup gidiyorlar.

Gençler fırtınalı bir dönem geçirdiklerinden ve bu dönem, coşku, hareket ve heyecan veren müzik türlerine ya da faaliyetlere daha çok ilgi duyarlar. Ebeveynler ise genci anlamak ve onun yapısına uygun etkinler ortaya koymak yerine işin kolayına kaçarak eleştirmeyi, küçümsemeyi tercih ederler. Gençle ebeveyn arasındaki bu çatışma çoğu zaman içinden çıkılmaz boyutlara bile ulaşabiliyor.

Bu dönem, çevresel baskılara maruz kalan ve ebeveynleriyle çatışan gençler, daha çok isyan ve taşkınlığı simgeleyen müzik türlerini benimseyerek burada deşarj olmaya çalışırlar. Oysa, onun beynini yavaş yavaş uyuşturan bu ritimler hiçbir zaman taleplerini karşılamıyor aksine onun ruh ve duygu dünyasını işliyor, dönüştürüyor, başkalaştırıyor...

Dinlediğimiz müziği sıradan bir ses cümbüşü olarak görmeyip onun zihinlerimizi etki altına aldığını ve nesillerimizi başkalaştırdığını dikkate almamız gerekiyor. Çünkü, insan dinlediğinin, düşündüğünün ve söylediğinin bir versiyonudur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fatma Tuncer Arşivi