Abdulkadir Özkan

Abdulkadir Özkan

Ülkeyi kurtarıcılardan kurtarmak!..

Ülkeyi kurtarıcılardan kurtarmak!..

Bu ülkenin öncelikli olarak "Kurtarıcılardan kurtarılması" gerektiğini ilk kez kim dile getirdi bilemiyorum ama zaman zaman aynı hususa vurgu yaparım. Bu defa da 22 ilin baro başkanının imzalayıp yayınladığı bildiri vesilesiyle bu gerçekle yüzleşmek durumunda kaldık. Çünkü Türkiye Barolar Birliği'nin toplantısına, toplantının arkasından hazırlanan bildiriye katılmadıklarını belirten 22 ilin baro başkanının ortak bildirisinde "Yargı, yargıçlardan da bağımsız olmalı" anlamında bir cümle vardı. İşte bu cümle bize "Ülke önce kurtarıcılardan kurtarılmalı" değerlendirmesini hatırlattı.

İstanbul'da düzenlenen yürüyüşün ardından toplantıya çağrılan baro başkanlarının toplantısı medyadan takip ettiğim kadarıyla daha başlangıçtan itibaren farklı görüşlerin gündeme geldiği bir toplantı oldu. Zaten daha işin başında toplantıya 40 civarında baro başkanı katılmamıştı. Bu katılmayanların içinde işlerinin yoğunluğu sebebiyle gelemeyenler olabilirse de katılmayan baro başkanlarından 22'sinin imzalayıp Yozgat Baro Başkanı Yusuf Başer tarafından açıklanan ortak bildiri de gösteriyor ki, katılmamanın esas sebebi iş yoğunluğu ya da hava muhalefeti değil görüş ayrılığıdır. Barolar Birliği'nin düzenlediği toplantının siyasi ve ideolojik olarak değerlendirilmesinin önemli etkisi olmuştur. Zaten İstanbul'daki avukatların yürüyüşünün ardından Barolar Birliği'nin baro başkanlarını toplantıya çağırması bir bakıma yürüyüşe hakim olan anlayışın bir devamı görüntüsü oluşturmuştu.

Hemen belirteyim ki her meslek kuruluşunda fikir ayrılıkları olması doğaldır. İnsanın olduğu yerde görüş ayrılığının olmasını kabul etmemek insan hak ve özgürlüklerini kabul etmemek anlamına gelir.

Baro Başkanları toplantısının ana gündem maddesi "Yargının dinlenmesi" idi. Dolayısiyle yargı üzerinde oluşturulmak istenen baskıyı görüşmek ve ortak bir bildiri ile bunu tel'in etmekti. Ne var ki ortaya çıkan görüş ayrılığı daha doğrusu Barolar Birliği'nin hazırladığı bildiriye katılmayanların sayısı yüksek çıkınca bildiri yayınlanmaktan vazgeçildi.

Aslında toplantının gündemi güncel bir konuydu. Yani telefon dinlemeleri ve bunun bazı yargı mensuplarına kadar ulaşmış olmasıydı. Elbette sadece yargıçlar değil kimse telefonlarının dinlenmesini istemez. Özellikle de bu dinlemeler yasa dışı ise. Tartışmanın bugün gelinen noktasında hiç kimse yasal olmayan dinlemeleri kabul etmiyor; etmemesi gerekiyor. Ancak, yasal dinlemelere bile bazı yargı mensuplarının karşı çıkması ve bunu iktidarı yıpratmak için kullanmaya kalkışması, bir diğer ifade ile telefon dinlemelerini yargının bir işi olmaktan çıkartıp siyaset malzemesi haline getirilmesidir ki ülkemizde ortamı germiştir. Denebilir ki hemen her konuda olduğu gibi telefon dinleme işinde de hedef saptırılıp, tartışma normal seyrinin dışında ele alınmaya başlanmıştır. Böyle olmasaydı baro başkanlarının bir teki bile yasa dışı dinlemelerin kınandığı bildiriye imza atmaktan kaçınmazdı. Halbuki gelinen noktada tartışılan husus yasa dışı dinlemeler değil, yasal dinlemelerdir. Böyle olunca da baro başkanları arasında ciddi bir ayrışma ve bölünme gündeme gelmiştir.

Bu noktada baro başkanları toplantısına katılmayan 22 baro başkanının imzaladığı bildiride dikkat çeken hususları aktarmak istiyorum. Hemen belirteyim ki aşağıya aktaracağım açıklamanın tümüne katılıyorum. Avukat değilim ama bu ülkenin düşünen bir insanı olarak çözümün kavgada olmadığına, özelliklede yargının siyasi ve ideolojik anlayışlara alet edilmesinin yanlışlığına inanan birisiyim.

İşte Barolar Birliği'nin düzenlediği toplantının ardından hazırlanan bildiriye katılmayan baro başkanlarının bildirisinden satın başları:

-Yargı bağımsızlığı yargıcın sadece yasama ve yürütmeden değil diğer yargıçlardan, toplumsal baskıdan ve kendi ön yargılarından bağımsız olması demektir.

-Yargı bağımsızlığı, yargıçların sürekli olarak kamuoyu baskısı altında tutulması veya tutulmaya çalışılmasıyla da zedelenmektedir.

-Yargılama sistemi yanlış uygulamaları düzeltmeye elverişlidir. Yargıcımıza güvenelim.

-1982 Anayasası, gerek biçimsel gerek maddi yönden demokratik meşruiyete sahip değildir.

-Bu Anayasa'nın kısmi düzenlemelerle özgürlükçü yapıya kavuşturulması mümkün değildir. Derhal sivil, şeffaf, meşru ve özgürlükçü bir Anayasa'nın hazırlanması zorunludur.

Sanıyorum çözüm yasal dinlemeleri bile siyasi ve ideolojik polemik konusu yapmakta değil, yukarıda da ifadesini bulan tespit ve tekliflerdedir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdulkadir Özkan Arşivi