Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

İnce zenaat

İnce zenaat

Şu sorulara bakar mısınız lütfen?..
• Terör sorunu nasıl çözülecek?
• Küresel ısınma dünyamızı ne hale getirecek?
• Önümüzdeki yıllarda dünyayı büyük bir kıtlık mı bekliyor?
• Kuzey Irak’ta iddia edildiği gibi bir Kürt devleti kurulursa, Türkiye buna nasıl cevap verecek?
• Musul-Kerkük sorunu nasıl çözülecek?
• Türkiye Avrupa Birliği’ne alınacak mı?
• Kıbrıs konusunda yapılan baskılara Türkiye daha ne kadar dayanabilecek?
• Ergenekon gerçek bir olay mı, yoksa balon mu?
• Gerçekse kökleri nereye kadar iniyor?
Ve daha yüzlerce olumsuzluk...
Kısacası, şartlar ve sebepler açısından dünyaya, hele de Türkiye’ye baktığımızda, “her yer karanlık” gibi gözüküyor...
Sanki sonu belirsiz bir tüneldeyiz.
Fakat bu görüntü hayatın tümünü kapsamamaktadır. Şartlara teslim olmaz, sebeplere kendimizi kilitlemez, umutla hayata bakmayı başarabilirsek, kimi ayrıntılarda saklı güzellikleri keşfetmeyi de başarabiliriz...
Bu bir “ince zenaat”tır dostlarım, adına “yaşama sanatı” derler.
Bu bir Resul-i Âlişân bakışıdır ki, herkesin iğrenerek önünden geçtiği köpek leşinin dişlerine dikkat çekmiş, “Dişleri ne kadar güzel” buyurmuştur.
Sorunlar her zaman vardır. Ama görüntü bakış açısına göre şekillenir.
Ben dünyadaki ve ülkemizdeki olumsuzlukları saymak yerine, “Neler iyi?” diye bakmak yanlısıyım. İnsan çirkinlikleri sayıp dökmek yerine güzellikleri keşfetmeye çalışmalı.
Bu metodla dünyaya tekrar bakarsanız, eminim pek çok olumlu şey göreceksiniz.
Önemli olan kendi iç güzelliğinizi oluşturmak ve hayata “tüm” olarak bakmayı başarmaktır. “Tüm” olarak; yani olumlu yönleri ıskalamadan...
Daha önce anlattığımı zannettiğim bir olayı burada tekrarlamanın sanırım tam sırasıdır şimdi...
İktidarda Ecevit, Yılmaz ve Bahçeli vardı. Başbakan Ecevit’ti ve sağlığı üzerine her gün çeşitli spekülasyonlar yapılıyordu.
Bir güvenlik kurulu toplantısı sonrasında kameraların karşısına geçti ve Cumhurbaşkanı Sezer’in kendisine karşı “terbiye dışı” sözler sarfettiğini, ayrıca da anayasa kitapçığını suratına fırlattığını söyledi.
Zaten diken üstünde duran ekonomi bir anda alt-üst oldu. Derinden giden kriz depreme dönüştü. Zayıf bünyeler sürüklendi. Korkunç iflaslar yaşandı. Herkes endişeye düştü.
İşte bu ortamda bir sabah gülümseyerek merdivenleri inerken, bir komşumla karşılaştım. Hayretle neden gülümsediğimi sordu:
“Sabah sabah iyi bir haber mi aldınız?”
Oracıkta aklıma gelen “iyi haber”leri saymaya başladım:
• Binlerce insanın öldüğü bir gecenin sabahında ben sağım çok şükür...
• Binlerce insanın ağrılar içinde hastahanelere kaldırıldığı bir gecenin sabahında, çok şükür, acısız ve ağrısızım...
• Aynaya baktığımda bir yerimin çarpılmadığını gördüm ve şükrettim. Çünkü çarpılabilirdim.
• Dün gece yakınlarımdan birinin felâket haberini almadım...
• Dün gece memleketimin hiçbir yerinde sel veya deprem olmadı.
• Çok şükür bir ailem ve orta halli kahvaltı edebilecek kadar bir mali gücüm var...
• Allah’a inanıyorum ve sevdiğim işi yapıyor, ayrıca da tevekkül etmeyi biliyorum...
Yani, “Mevla görelim neyler, neylerse güzel eyler.” (Erzurumlu İbrahim Hakkı)
Komşum bundan ne anladı bilmiyorum, ama az sonra çıktığım kapının önünde açmış güllerin güzelliğini görünce, komşuma anlatmak istediğimi kendim daha iyi anladım.
Bir kez daha anladım ki, yüreğimizi dikenlere kilitlediğimiz için gülü fark etmeden yaşıyoruz. Bu da felaketimiz oluyor.


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi