Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Bu İzmir’e ne yaptınız böyle?

Bu İzmir’e ne yaptınız böyle?

Ankara’yı niçin sevmiyorsak, İzmir’i o yüzden seviyoruz... Ankara’yı niçin katlanılmaz buluyorsak, İzmir’i o yüzden “katlanılabilir, yaşanılabilir, hatta ölünebilir” buluyoruz...

Eskiden beri İzmir’e yolum düşer.

Çeşme ve civar yörelere gidiyor olsam bile, mutlaka İzmir’e uğrarım.

Hiçbir şey yapmasam da, Alsancak’ta,
bir kıyı kahvesinde oturur, çayımı sigaramı içerim.

Son 10 yıldır İzmir yok.

Cesameti ve zengin çağrışımlarıyla yaşayan İzmir değil, artık irice bir taşra kenti, bir sömürge banliyösü... Caddelerde, sokaklarda, insanların yüzünde fark edilebilir bir “taşra masuniyeti”, yabaniliği, hatta öfkesi...

Karşıyaka nasıl da ıpıssızdı, tecrit edilmişti, insansızdı.

Bir önceki gidişimde, bu semtin sınıf ve mahiyet farkını bağıran geniş caddelerinde turalamıştım. Ürkmüştüm. Vapura binecektim. Beklemedim. Kırık dökük bir minibüse atladım. Kırık dökük ama sıcaklığını yitirmiş. Tark Dursun K.’nın öykülerinde karşımıza çıkan insanlar, o insanların yoksulluğu, o yoksulluğun saçtığı sıcaklık.

Bitmişti...

Şimdi, başka bir yoksulluk, başka bir masuniyet var.

Ürkütücü, rahatsız edici bir masuniyet...

Konak tat vermiyor.

Kordonboyu, insana yalnızlığını hissettiriyor.

İzmir, çocukluğumda ve ilk gençliğimde, sadece “çağrışımlarıyla” bile var edebiliyordu kendini. Sadece çağrışımlarıyla değil, varlığıyla da yaşayan bir kentti. Ankara ve İstanbul’dan daha önemli bir “cazibe merkezi”ydi; bütün kültür, turizm ve ticaret işlerinin döndüğü bir merkez...

Fuarı vardı örneğin...

Günlerce, hatta aylarca fuar haberlerini okurduk gazetelerde... Radyolar, fuarla yatıp fuarla kalkardı. Öyle zengin bir organizasyon ki, işsiz ve tapon sinema oyuncuları için bile ekmek kapısıydı...

Futbol’u vardı örneğin.

Karşıyaka’sı, Altay’ı, Göztepe’si, Altınordu’suyla birinci küme takımlarına kök söktürürdü. İstanbul takımları için İzmir’de puan çantada keklik değildi.

Ne oldu bu İzmir’e?

Fuar kupasında (sonradan UEFA kupası oldu) yarı final kapısından dönen Göztepe nereye gitti?

Bu kent niçin artık Ali’ler Ertan’lar, Mustafa Denizli’ler yetiştirmiyor?

Kaf kaf niçin yok? Altay ve Altınordu nerelerde sürünüyor?

İzmir, sadece futbolda değil, kültür ve edebiyatta da “öncü” bir kentti. Şairleri, öykücüleri, romancıları vardı. Attila İlhan’lar, Samim Kocagöz’ler, Tarık Dursun’lar, Hüseyin Yurttaş’lar, Hidayet Karakuş’lar... Daha niceleri.

Dergiler çıkardı...

Tadı damağımızda kalan edebiyat tartışmaları olurdu...

Mehmet H. Doğan tek başına şiir poetikasına yön verirdi...

Bu İzmir gitti, Ertuğrul Özkök’ler ve Yılmaz Özdil’ler yetiştiren bağnaz, tahammülsüz, ötekine karşı kıyıcı olabilen başka bir İzmir geldi.

İzmir, eskiden Belkahve’yle, Kadifekale’yle, Kemeraltı’yla, Kemeraltı şairleriyle, Kordonboyu’yla, fuarla, futbolla, Sezen Aksu’yla, Uşşakizade ailesiyle, zengin kültürel ve etnik yapısıyla anılırdı, şimdi “öteki”ni insandan saymayan Canan Arıtman gibilerle anılıyor.

Rasim Ozan Kütahyalı’nın da söylediği gibi, İzmir, Sezen Aksu’ların İzmir’i mi, yoksa “Özkök Özdil Arıtman troykası”nın İzmir’i mi olacak?

Bunu da İzmirliler düşünsün artık!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi