Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Salı konuşmaları

Salı konuşmaları

Parti liderlerinin grup konuşmalarını kastediyorum. Onları seyredince, basbayağı terörize oluyorum.

Hangisine kulak versem, diğerini çiğ çiğ yemek duygusu yükleniyorum.

Yani benden bunun istendiğini hissediyorum.

Bende bu duyguların karşılığı olmadığı için de, içimde bir yabancılaşma oluşuyor.

Konuşanlara da, o konuşmaları coşku ile alkışlayanlara da yabancılaşıyorum.

Zaman zaman kameralar, parti gruplarından görüntüler yansıtıyor:

Kimi yüzler görüyorum, çılgınca bir doyum yaşıyor, kimi alkışların kerhen -etraf görsün diye- yapıldığını hissediyorum, kimi yüzlerde ise, "Ah bu tonda olmasa..." gibi hisler geziniyor.

Salı konuşmalarında, muhalefetin kürsülerine yansıyan öfke, saldırı, suçlama, hırçınlık vs... bana yadırgatıcı gelse de, inandırıcı bulmasam da, memleket sorunlarının o üslupla tartışılamayacağını, o yolla oy kazanılamayacağını düşünsem de, muhalefet niteliği itibarıyla anlaşılabilir görünüyor. "Ülkemizde muhalefet bu" diyorum kendi kendime. "Bir Bahçeli üslubu, bir Baykal üslubu, bir kesimin öfkesini tatmin edebildikleri ölçüde, tahammül edilebilir de" diyorum.

"Böyle muhalefetin toplumsal karşılığı da bu oluyor" diyorum sonuç olarak.

Peki ya iktidar adına Başbakan'ın konuşmaları?

Zaman zaman iyi hazırlanmış, üslubu iyi belirlenmiş, tarihi konuşmalar yaptı Başbakan grupta, önce bunu ifade etmek lazım.

Ama zaman zaman da endazesinden çıkmış konuşmalara imza attı.

Öfke de bir konuşma dilidir, bunu söylemişti, Türkiye için bu zaman zaman doğru da olabilir. Toplumun duygularını paramparça eden hadiseler olur, öfke sergilemezseniz, toplumun gerisinde kalırsınız. Bir vahşete, karşı cılız bir ses, o vahşetin gerektirdiği öfkeden yoksun bir tavır, vahşeti algılamamak anlamına gelir.

Ama öfkeyi çok ölçülü kullanmak da gerekir.

Ve öfkeyi, ne kadar içten yaşarsak yaşayalım, sonuçlarını hesap ederek kullanmak gerekir. Yani başbakansak, başbakanın öfkesinin topluma nasıl yansıyacağını hesap etmek kaçınılmazdır. Çünkü her zaman toplum içinde "vur deyince öldürenler" olabilir. Bir üst iradenin hınk deyicileri çok daha vahşi öfke sergilemelerine başvurabilir.

Ülkede, bazı çok tartışmalı konular olur ki, orada Başbakan'ın mutlak taraf olmasından ziyade, ikna edici bir üslubu benimsemesi çok daha sağlıklı olur.

Ben özellikle şu "Açılım" meselesinde Başbakan'dan böyle bir dil beklediğimi belirtmem lazım.

Toplumun kafası karışık, bu çok net. Kimse, neyin nereye doğru evrildiğini göremiyor ve kaygı da duyuyor.

"Açılım"ın, ülkenin Kürt nüfusunu hoşnut edecek bazı adımlar ihtiva ettiğini biliyoruz.

Muhalefet, ister "Ayrışma yaratılıyor" teması ile ister "Türklük risk altında" teması ile, "Açılım"a karşı çıkıyor. PKK-DTP çizgisi, CHP-MHP muhalefetinin tezlerini güçlendirircesine, "Bunlar doymazlar, açılımın ucu şirretliğe varır" değirmenine su taşıyor.

Başbakan, böyle bir denklemin içinde kürsüye geliyor.

Ve onun da grup konuşmaları, muhalefetle dişe diş bir kavga üslubu içeriyor.

Bu arada iş öylesine endazesinden çıkıyor ki, köşe yazarlarının haftada yazdığı yazı sayısı ve her yazının yazılma süresi bile "Başbakan'ın takıntısı" arasına giriyor.

Bu arada, "Bunlar millet düşmanı, halk düşmanı, devlet düşmanı" oluveriyor.

Böyle bir konuşmanın yapıcı hiçbir yanı yok.

Başbakan sakin bir zamanında otursun ve düşünsün, neye katkı sağlıyor bu üslupta bir konuşma?

Haaa.

"-Canım, bunlar söylenir geçilir, çok da önemli değil!" deniyorsa bu çok daha abes bir durum olur.

Biliyorum, bu yazı da Sayın Başbakan'ın canını sıkacak.

Ama olsun.

Ben, Sayın Başbakan'ın, Türkiye'nin şu zamanında üstlendiği misyon açısından çok daha kapsayıcı, kucaklayıcı, sıcak, dostane, toplumun her kesimine iyi gelen bir üslup tutturmasının faydalı olacağını düşünüyorum.

İkna edici olmak lazım diyorum.

Bunun yolu, sükunetle, sekinetle, akılane, öfkeden uzak konuşmak diyorum.

Baykal, Bahçeli, belki hiç ikna olmayacaklar. Bir yerde onların muhalefetleri de, hükümeti bir çizgide tutmak açısından, en olmayacaklara karşı set oluşturmak açısından faydalı olabilir. Ama hiç ikna olmayacaklarsa bile, onların sesinin ulaştığı toplum kesimlerinin hadiseyi doğru anlamasına çaba sarf etmek gerekiyor. Yani o toplum kesimlerini de Baykal veya Bahçeli gibi öfke dolu kabul etmemek, onları da "Karşı"ya almamak gerekiyor. Şu "Açılım" işinde ne kadar çok insanın içindeki kaygı azaltılırsa, Türkiye için o kadar iyi olacaktır.

Hatta şunu da söylemeliyim:

Bazen Hükümet yanında "Açılım"a sahip çıkan çevrelerin sergilediği abuklukları bile görmek ve toplum zihnindeki kuşkuları dağıtmak da Başbakan'ın hassasiyetleri içinde olmalıdır. Tıpkı "Açılım"ın DTP-PKK çizgisi ile karışmasına karşı duyarlılık sergilemek gibi.

Sırtında yumurta küfesi taşıyan AK Parti hükümetinin ve Başbakan'ın taa kendisidir. Bunu asla unutmamak gerekiyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Taşgetiren Arşivi