Fatma Tuncer

Fatma Tuncer

Kendine güvenmek

Kendine güvenmek

Meşhur tiyatro yazarı, Anton Çehov Memurun Ölümü adlı tiyatro eserinde düşük benlik saygısı olan bir kişinin yaşadığı trajikomik olayı anlatıyor... Memurun ölümünde Çehov güven eksikliği yaşayan bir kişinin, yaşadığı anlamsız takıntıların kendisini nereye götürdüğünü ve korktuğu şeyi üstüne nasıl çektiğini gerçekçi bir uslupla aktarır. Çehov aslında bu trajikomik olay aracılığıyla, güven duygularımızın zedelenmesi ve kendimize olan inancımızın yitirilmesi neticesinde düşebileceğimiz girdapların hayatımızı nasıl etkilediğini vurgular. Olay kısaca şöyledir:

Hikayenin kahramanı, İvan Dimitrian bir toplantıda aniden hapşırır. Bu sırada amiri de ön taraflarda oturmaktadır. Dimitri panik yapar, hapşırdım ama acaba amirimin üstüne bir şeyler geldimi, oraya kadar bir şeyler sıçradı mı diye kaygılanır. Korkuları git gide artar ve eğer beni af etmezse, işten çıkarır diye hayıflanarak, gider ve özür diler. Fakat içi rahat etmez, ilk özrünün kabul edilemeyeceğini düşünür ve belli aralıklarla sürekli özür dileyip af edilmeyi bekler. En sonunda amir bıkar ve gerçekten kendisini işten atar. Bu duruma çok üzülen Dimitri, evine gider ve bir kanepenin üzerine uzanır ve orada ölür...

Çevremizde, kendine olan inancını yitiren, güven duygularını kaybeden ve bir başkasına bağımlı halde yaşayan insanlar görürüz . Onlar, kendilerine hiçbir şekilde güvenmediklerinden, yaptıkları ya da yapmayı düşündükleri her şeyi bir başkasına danışırlar ve onların onayı olmadan karar veremezler. Korku ve endişelerine yenik düşerler, yoğun bir yetersizlik duygusu içinde yaşarlar ve buna bağlı olarak bir başkasına bağımlı kalırlar... Küçük bir olayda rencide olan ve sürekli bir suçluluk duygusu içinde hareket eden bu kimseler, karşılarındaki insanlara minnattarlık duyduklarından onlara aşırı ihtimam gösterirler. Mesela, bir iyilik yaptığınızda teşekkür ederler yine ikna olmazlar bir de evden arayıp aynı duygularını yinelerler ve olmadı cep telefonuyla mesaj yazarlar. Kendilerine olan güvenlerini kaybettiklerinden duygusal olarak yoksunluk içindedirler ve aslında kendilerini sevmemektedirler. Buna bağlı olarak küçük bir olayda dahi kendilerini suçlarlar ve her zaman karşı tarafın kendilerinden güçlü ve yetenekli olduğuna inanırlar.

İnsanın fiziksel ve davranışsal aktiviteleri bir denge üzerine kurulmuştur. Bu dengenin bozulması, aşınması ve yıpranması neticesinde fizyolojik ya da psikolojik sorunlar ortaya çıkıyor. Dinimiz nezaket kurallarına önem verir, kişi, hata yaptığında karşısındaki kişiden özür dilemelidir. Bu olması gereken bir davranıştır. Fakat aynı kişi gereksiz yere ya da abartılı bir şekilde sürekli özür dileyip suçluluk duygusuna kapıldığında bu durum hem kişinin kendisine hem de karşısındaki kişiye bıkkınlık verecektir. Ya da, ortamda hiçbir sorun yokken, " acaba bana güldüler mi, beni beğeniyorlar mı? Acaba kızdılar mı?" türünden gereksiz evhamlar, sadece ortamın düzenini bozmakla kalmaz aynı zamanda insanlarla ilişkilerimizi de etkiler.

İnsanlarla ilişkilerimizde sürekli bir alış veriş halinde yaşarız. Bu alış verişlerimiz esnasında dikkate alacağımız en önemli unsur davranışlarımızda dengeli ve tutarlık olmaktır. Bunun için, karşımızdaki kişiye değer verdiğimiz gibi kendimize de aynı şekilde değer vermeliyiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fatma Tuncer Arşivi