Durun durun siz kardeşsiniz!

Durun durun siz kardeşsiniz!

Sebebi ne olursa olsun.Size ne kadar sert girerlerse girsinler.

Ne kadar canınızı acıtırsa acıtsınlar.

Siz ne kadar haklı olursanız olun.

Hadiselere uhuletle ve suhulutle yaklaşın.

Şöyle düşünün; Arabanızla otobana çıkmışsınız. Yol sizin. Basmış gidiyorsunuz.

Akabinde karşınızda başka bir araba, üstünüze üstünüze tam gaz geliyor.

Yol sizin hakkınız. Karşınızdaki yüzde yüz haksız.

Hakkınızı korumak için üstüne mi sürersiniz, canınızı korumak için kenara mı çekilirsiniz?

Elbette ki kenara çekilirsiniz, enayi değilseniz.

Hakkınızı ‘ancak canlı kalarak’ koruyabilirsiniz.

‘Dur ulan şu manyağa dersini vereyim, üstüne üstüne süreyim. Anlasın kim olduğumu.’ deyip gaza basarsanız o ‘manyak’ tan ne farkınız kalır?

* * *

Genç kardeşlerimi ayıktırmaya çalışıyorum.

Maalesef bize zamanında o manyaklıkları yaptırttılar.

Son gaz üstümüze üstümüze sürdük arabaları.

Hepimizin maksadı da ‘memleketi kurtarmak’tı.

Hani eski Türk filmlerinin meşhur repliğidir bilirsiniz.

‘Durun.. Durun... Siz kardeşsiniz!’

Tam tersini söylediler bize.

‘Durmayın ha... Sakın durmayın... Siz düşmansınız!’

Son gaz arabaları üstümüze üstümüze sürdük.

Gazı almıştık çünkü.

Netice; paramparça olduk.

Kimimiz öldü, kimimiz sakat kaldı.

Yollara savruldu parçalarımız.

üstüne üstlük, sıkışıp kaldığımız enkaz içerisinde can çekişerek yardım bekleyenlerimizi de işkencelerden geçirdiler.

Hem de kimdi bu işkenceden geçiren biliyor musunuz?

‘Durmayın... Durmayın... Siz düşmansınız!’ diyenler.

* * *
Amman genç kardeşlerim, uyanık olun.

çünkü siz kardeşsiniz.

Gelmeyin gaza.


Birinci ağızdan duydum


Son zamanlarda ‘köşe yazarı’ ağbilerimiz ‘birinci ağızdan duydum’ deyip, yazılar kaleme alıyorlar ya.

Hani ‘Arkadaşımın hanımı taksiye binmiş, taksici başı açık diye aşşa atmış!’ türünden korku ve ürkü yazıları.

Haydi ben de ‘birinci ağızdan duydum’ diye bir yazı yazayım.

* * *
Geçenlerde memleketim Kayseri’deydim.

‘Halamgil’e gittim ‘bi ellerini öpeyim, hayır dualarını alayım’ diye.

Aslında ‘Teyzemgil’ de, biz nedense çocukluktan beri ‘Halamgil’ diyoruz.

Eniştem eski adam, şaşırıyor Kayseri’nin şimdiki haline.

Hani bazı ‘kalem’ler ‘ülke gittikçe dindarlaşıyor, noolucak bu memleketin hali?’ diyor ya.

Hani ‘başımızı alıp başka memleketlere mi gidelim?’ diyorlar ya.

Eniştem de tam tersinden şikayetçi.

‘Yav, ağzını yidiğim, nolucak bu memleketin hali. Mübarek Ramazan ayında Gayseri’de bütün lokantalar ağzına gadar açık. Gençler çatır çatır oruç yiyor.’

Haydi buyrun buradan yakın.

Kayseri, bütün zamanlarda Anadolu’nun en muhafazakar şehri olmuştur.

Amma peki nasıl oluyor da oluyor?

Niyçün ‘köşe yazarları’nın birinci ağızdan duyduklarının tam tersini duyuyorum?

Onun da cevabını ‘Himmetdede’de oturan büyük halamın oğlu veriyor.

‘Yav enişte didiğine bak. Esnaf dükkanını açmayıp da napıcak?

İster Ramazan olsun, ister kandil olsun. Mecbur açmaya.’

‘Niye mecburmuş ağzını yidiğim?’

‘Mecbur işte... Senin zamanında goltuğuyun altına bi ekmek sarıp eve gidiyordun. Şindi öyle mi?’

‘Nasıymış şindi?’

‘Bu evde bilgisayar var mı?’

‘Vaar.’

‘Halam da sen de yaşlı insanlar deel misiniz, nörücanız bilgisayarı?’

‘Canım taksidinen satıyollardı aldık. Torunlar morunlar bize geldiinde ders mers yapsınnar diyin.’

‘İyi ya bak işte, emekli adamsın senin evinde bile bilgisayar var.’

‘Hee, vaar. Bu didiğiyin Ramazannan, Gandilnen ne elakası var?’

‘Bak enişteciğim. çarşıdan bi ekmek alıp eve geldiin günner efelik yapmak golaydı. Hadi şimdi yap bakıyım?’

Büyük halamın oğlu işi çözmüş. Mevzuyu belkemiğinden yakalamış.

‘Lokantacı’nın neyin, evinde sade suya tirit yidiği günner giride galdı.

Hepisinin evinde otomatik çamaşır makinesi var, bulaşık makinesi var, televizyon var, bilgisayar var... Dükkanı gapadırsa bunnarın taksidini nasıl ödüyücek. Mecbur açmaya.’

‘Lan doğru diyon. Yav avrat, biz bu ay şu bilgisayarın taksidini ödedik miydi?

Dur Hacı’yı bi arıyım yav. Senedimizi aldık mıydı?’

Eniştem elini cebine atıyor, cep telefonunu çıkarıyor. Düğmelerine basıyor.

‘Baak gordünnü enişte... Cip telefonnarı da var. Onnarın faturaları da var. Gontülleri var. çoluk çocuk model değiştirmek istdiyor üç beş ayda bir. Hadi alma sıkıysa.’

‘Siz almassanız aslan yiğenlerime ben alırım.’

‘Dükkanın neyin oluncu da mecbur açan o zaman. Ramazan diyin aklına bile getirmen.’

‘Tama lan, bildik bildik gonuşma, al şu telefonu da Hasan’nan bi iresmimizi çek, avcılar gulübunde forsumuz ossun.’

* * *

Anladınız değil mi Türkiye’nin niye geri gidemeyeceğini.

Kimileri kendilerine Ramazanda, kandilde dükkan kapatma misyonu biçse bile, hayat müsaade etmiyor.

çamaşır makineleri, bulaşık makineleri, kombiler, cep telefonları, plazma televizyonlar, bilgisayarlar, faturalar, senetler müsaade etmiyor.

‘Köşe’den sallayarak olmuyor.

Haaa, mevzu ‘sen yeme ben yiyeyim’ se delikanlı gibi söyle kardeşim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi