Faruk Çakır

Faruk Çakır

Alevleri göklere yükselen yangın

Alevleri göklere yükselen yangın

Aylardan, belki de yıllardan beri yapılan ikazlar dinlenmedi ve maalesef Türkiye adeta yangın yerine dönmeye başladı. Hastalığa doğru teşhis konulamadığı için olsa gerek, müracaat edilen tedavi yolları da iyi netice vermiyor.

Güneydoğu’da başlayan yangının ‘fitne’ alevleri her yeri tehdit ediyor. Elbette meydana gelen hadiseler tesadüf değil, ‘ifsat şebekeleri’nin icra safhasına koydukları planların bir parçasıdır. En olmaması gereken hadiseler olmaya başladı ve bir ilimizde bir esnaf silâha sarıldı. Daha önce de ifade etmeye çalıştık: En tehlikeli olan, devlet eliyle yapılması gerekenin ‘fert’ eliyle yapılmaya başlanmasıdır. Elbette anarşistler, dükkân kapatan ve sokakları ateşe verenler durdurulmalıdır; ama bu iş devlet eliyle olmalıdır. Aksi halde her önüne gelen kendisini korumaya başlarsa, bu yangının nerede duracağı, nereye varacağı bilinmez.

Tekrarlamakta fayda var: Önemli olan ‘yangın’ın bu noktalara ulaşmadan sona erdirilebilmesidir. Bazı hadiseler oluyor ki, görenler “Biz bu filmi daha önce de seyretmiştik” diyor. Son günlerdeki sokak gösterileri bunu hatırlatmıyor mu? Bilhassa 12 Eylül 1980 ihtilâli öncesi bu filmleri izlemedik mi? Bir yanda göstericiler, bir yanda onlara karşı koymaya çalışan vatandaşlar... Emniyet kuvvetlerinin zaafı akla getiren haberlerin ısrarla TV’lerde tekrarı... Bütün bunlar problemi büyüten, yangını alevlendiren tuzaklar...

Peki bu yangını nasıl söndüreceğiz? En başta bu yangının çıkmasına imkân ve fırsat verilmemeliydi, ama ihmaller sebebiyle yangın alevleri yükselmeye başladığına göre el birliğiyle bu yangını söndürmeye çalışmalıyız. En başta sözü dinlenen sivil toplum kuruluşları ve ‘kanaat önderleri’ne iş düşüyor. Türkiye’nin her bölgesinde temayüz etmiş, kitleleri ikna kabiliyetine sahip hocalar, eğitimciler, profesörler, siyasetçiler, iş adamları ve benzeri herkes bu yangını söndürmek için gayret göstermelidir. Üstelik bu gayret ‘yarın’ değil, ‘bugün’ gösterilmelidir.

Bu yazıyı hazırlamadan önce Diyanet İşleri Başkanlığının internet sitesini ziyaret ettim ve “Acaba alevleri yükselen ‘fitne’ ateşini söndürmeye dair bir çağrı, bir ‘hutbe’ bir hazırlık var mı?” diye baktım. Benim görebildiğim kadarıyla alevleri yükselen yangın ‘site’nin gündeminde yoktu. En azından ilk sayfada böyle bir çağrı göremedim. Duyuruların en başında ‘yeni’ olarak “İsviçre’de Minare Referandumu” hakkında 1 Aralık 2009 tarihli Diyanet İşleri Başkanlığı açıklaması yer alıyordu.

Alevlendirilmeye çalışılan fitne ateşinin temelinde “cehalet, zaruret ve ihtilâf” olduğu ve hastalıklara karşı da “san’at, marifet ve ittifak” silâhlarıyla mücadele etmek gerektiğine göre Diyanet İşleri Başkanlığı ya da ‘kanaat önderleri’ne çok iş düşüyor. Cehalet gibi hastalıklar elbette bir açıklama ile sona erdirilemez, ama yükselen ateşi düşürebilir. Alevlendirilmeye çalışılan yangını, elbirliği ile bugün söndürmeye çalışmazsak; Allah muhafaza etsin yarın söndürme imkânı da bulamayabiliriz.

Bu yangını söndürme noktasında gösterdiğimiz ihmal, İnşallah bize pahalıya mal olmaz.


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Faruk Çakır Arşivi