Hükümete önerim şu: Her sabah çimdik testi

Hükümete önerim şu: Her sabah çimdik testi

Türkiye’nin nev’i şahsına mahsus bir ülke olduğu; dünyada eşi menendi bulunmadığı artık iyice anlaşılmış olmalıdır. Sosyolojinin temel kuralları burada iflas eder. Ekonomik teoriler, kuramlar, sistemler sökmez.
Dünyanın neresine giderseniz gidin, faraza “Bu ekonomik göstergelerle iflas kaçınılmazdır” denir ya… Bu göstergelere göre bizim çoktan iflas bayrağını çekmiş olmamız lazımdır. Ama hamurumuz sağlam demek ki, ‘bünye’ demir gibi… Sarsılırız ama yıkılmayız bir türlü.
Yine sosyolojinin kuralları, ekonomik alt üst oluşlarda, toplumsal alt üst oluşların da yaşanmasının kaçınılmazlığı üzerinde durur. Toplum, ne badireler atlatmıştır, enflasyon fırladı, işsizlik hortladı diye kıyamet kopmaz.
Bunları, dünyanın geneli için geçerli olan sistematiğin bizim için pek de geçerli olmadığını göstermek adına anlatıyorum. Hatta bu durum biraz abartılarak, espiri konusu bile yapılır. Çernobil patlar, bütün Karadeniz kıyıları kırmızı alarma geçer; bizim insanlarımız rahattır; Türk’e bir şey olmaz!
AİDS salgını korku salar bütün dünyaya; Türkler yine boş kaygıya kapılmaz; bize bir şey yapmaz! Domuz gribi tartışmaları bile ne kadar gayri ciddi bir hal aldı baksanıza!
Bizde ne laiklik laikliğe benzer, ne demokrasi demokrasiye! Her şeyimiz kendimize özgüdür. Standart diye bir şey yoktur.
Yaşananlara bir bakalım… Ergenekon tartışmalarına bakılırsa, habis ur bütün uzuvlara sirayet etmiştir. Durum kötü! İşin ucunun nereye varacağı belli değil. Altından kimin çıkacağı meçhul… “Bir numara” ise hâlâ kocaman bir soru işareti?
Telefon dinlemeleri bir yanda, açılım tartışmaları diğer yanda… Açılımı dinamitlemek isteyenler mi dersiniz, suikast girişimleri mi… Yahu neler oluyor Allah aşkına! İşin iyice çivisi mi çıktı ne! Bütün bunların yüzde biri olsa, dünyanın birçok ülkesinde yer yerinden oynar. Bütün bu olup bitenleri, ‘demokrasinin varlığına mı yormalı, yokluğuna mı?”, insan bunu bile kestiremiyor. Öyle ya, demokrasi olmasa, bu kadar ses çıkar mı? Peki demokrasi olsa, pespaye darbe planları böylesine alelade bir şekilde gazete sayfalarını süsler, televizyon ekranlarına taşınabilir mi? Demokrasiyi inkıtaa uğratacak çetelerin çetelesini tutamaz olduk. “Demokrasi işliyor mu, aksıyor mu?” bunu bari bilebilseydik…

İyi tarafından bakılırsa şu denebilir: Bütün bu olan bitenin kuşkusuz demokrasiyle alakası yok. Demokrasinin işlediği yerde, çetelere hayat hakkı olmaz. Bu kadar çetenin hayat hakkı bulabilmiş olması demokrasinin sağlıklı işlemediğinin bir karinesi olmalı. Çetelerin varlığından, demokrasimizin ağır hasta olduğu teşhisine varabiliyoruz. Fakat, bu çetelerle mücadele gücünün olmasını önemsemek gerekir. Kendini derin zanneden üç beş çapulcuya pabuç bırakılmamaktadır. Az uz bir şey mi bu!
Ne ki anlamadığım, anlamakta zorlandığım bir şey var. Madem çapulcu derinlere karşı savaş açılmıştır; ya herro, ya merro denilmiştir. Gemiler yakılmıştır. İktidar, muktedir olmazsa asayiş berkemal olabilir mi? Hükümet, emri altındakilere (emir altına alınmışlara) iktidar olduğunu hissetirebilmiş olsa, çetelerin en azından sinmesi gerekmez mi? Bülent Arınç’a suikast girişimi gerçekse, iktidar gücünü ya hissettiremiyor demektir, ya da karşı taraf kaale almıyor demek… Yok bu bir balonsa, zaten gündem saatli bomba gibi, bu tür balonlara ne gerek!
Bir de her şey milletin gözü önünde olmak zorunda mı? Tamam, demokrasi şeffaflık demektir. Amma… Hukukun temel kuralları da, soruşturmanın gizliliğini vaaz etmektedir. “Acaba” diyorum bazen, “Milletin gözünün içine içine sokulmak istenen nedir?” Milletin gözü mü korkutulmak istenmektedir yoksa? Hani Yahya Kemal’e sormuş gazeteci; “Bütün bu adam sallandırmalar sizin gözünüzün önünde olmadı mı, neden ses çıkarmadınız?” Yahya Kemal demiş ki, “”Gözümüzün önünde olduğu için…”
“Her şey gözümüzün önünde oluyor” diye sevinenlere sormak istiyorum sadece: Sakın gözünüzü korkutmak istiyor olmasınlar!
Gördüğüm kadarıyla Türkiye’nin bıçak sırtı durumu devam etmektedir. En iyimser söylemle bir kaotik ortam içinde bulunduğumuz söylenebilir. Bu mücadele nereye varacaktır? Çetelerin tasfiyesi ile sonuçlanırsa, demokrasi kazanacaktır. “Aksi olursa…” diyemiyorum, çünkü aksini düşünemiyorum bile.
Dizginler kaçırılmamalıdır. Duruma bir an önce mukayyet olmakta amme yararı vardır. Hükümetin en büyük sorumluluğu budur; maalesef zaman zaman ortaya çıkan dizginlerin kaçırılmakta olduğu izlenimleri yersiz değildir. Peş peşe o kadar bomba patlamaktadır ki, bütün bunlar gereken ciddiyetle ele alınabilmekte midir? Yoksa darbeler, muhtıralar, günlükler, açılımlar, çeteler, suikastler derken, birçok şey sıradanlaşmış mı olmaktadır?
Hükümete önerim şudur: Her sabah kalktıklarında kendilerini çimdiklesinler. Uykuda ya da rüyada olmadığım gibi, gaflet ve dalalet içinde de değilim. Kendimdeyim, bütün benliğimle olayın ciddiyetinin farkındayım. Gereği neyse yapacağım…




Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi