Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Emekli Muhittin Amca’dan Tayyip Bey’e teşekkür

Emekli Muhittin Amca’dan Tayyip Bey’e teşekkür

Dün saat 12.00 civarında geçtim televizyonun karşısına, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “AK Parti Grubu”nda yaptığı konuşmayı dinlemeye başladım... Erdoğan’ın “gündem”e dair söyleyecekleri, elbette önemli... Ama ben, “emekli maaşları”nın ne olacağını merak ediyorum... Çünkü, gayet iyi biliyorum ki, 79 yaşındaki “Bağ-Kur emeklisi Muhittin Amca”nın gözü de, şu anda ekranda ve “Tayyip Erdoğan’ın ağzından çıkacak rakamları” heyecanla bekliyor... Muhittin Çiçek amca, “fanatik bir AK Partili” olmasına rağmen, görüştüğü “emekli”lerin, “Hükümet bizi unuttu” yakınmalarından son derece muzdaripti... “Oğul” diyordu, “Tayyip Bey’le bir görüş de, emeklilerin durumunu düzeltsin!.. Kendim için istemiyorum ama görüştüğüm emeklilerin durumu perişan!.. Hükümetin, kendilerini unuttuğunu söylüyorlar!”
Tayyip Bey’le değil ama, bir ara Bülent Arınç Bey’le görüştüğümde, “emeklilerin sıkıntıları”nı aktarmıştım... Malûm; bu konuyla ilgili iki de yazı yazmış ve “güzel haberler” beklediğimi belirtmiştim...
Dün, işte bunun için ekran başındaydım...
Acaba, “emekli maaşları”na ne kadar “zam” yapılacaktı?.. Acaba, Bağ-Kur emeklisi Muhittin Amca, bu zammı nasıl değerlendirecekti?..
ONLAR, MİLLETİN PARASINI ERİTTİLER
Tayyip Bey, konuşmasında, “emeklileri de unutmadık” diyor ama, bu konuya gelmeden önce “geçmiş hükümetler”den örnekler veriyordu:
¥ “7 yılı geride bıraktık, 8. yılın içindeyiz, hiçbir zaman milletinin cebindeki paraya göz diken bir iktidar olmadık. Ama bizden önceki iktidarlara şöyle bir bakın. Gözleri her zaman vatandaşının cebindeki parada oldu. İşçisinin, memurunun, köylüsünün, BAĞKUR’lusunun cebindeki parada oldu.
Sürekli bunlar para basmadılar mı? Darphane, bunlar sıkıştığı zaman para basmıyor muydu?
Niçin bunlar 6 tane sıfırı getirip birin yanına koydular. Bunun sebebi neydi? Açık kapama değil miydi?
Peki bu sıfırlar konurken benim işçimin, memurumun, vatandaşımın, köylümün cebindeki para erimiyor muydu?
Aynı güneş karşısındaki kar topu gibi eriyordu.
21 banka batarken, iktidarda kim vardı?
Elbette MHP-DSP-ANAP vardı.
¥ ‘Çok başarılıydınız da 5 yıl iktidarda kalmanız gerekirken 3.5 yılın sonunda hükümeti bırakıp niçin kaçıp gittiniz’ diye sormazlar mı adama?..”
Sonra, “küresel kriz”e getiriyordu sözü:
¥ “Dikkat ediniz, krizin başladığı günden itibaren ABD’de 158 banka battı. Bizde ise tek bir banka bile batmadı. Neden? Çünkü 7 yıldır çok sağlam, dirençli ve denetim altında bir bankacılık, finans sistemi inşa etmek için mücadele verdik.
Bunun sonucu olarak tek bir bankamız bile batmadı, ciddi bir zorluk da yaşamadık. 2001 krizinde bu ülkede tam 21 banka, fona devredildi. Kimlerin iktidarı döneminde olduğunu biliyorsunuz.
Bu bankaların neden olduğu zarar, benim milletimin cebinden çıktı. Bunu o bankaların patronları, şurası burası değil, benim milletim ödedi. 2008 yılından bu yana ise çok daha büyük ve küresel ölçekte kriz yaşanıyor. Türkiye’de tek bir banka yine, hâlâ batmadı, sıkıntı, zorluk yaşamadı. Niye? Ciddi manada bir denetim ve takip mekanizması, disiplin var.”
Bir ara üzerine yatılan “zorunlu tasarruf” paralarından, “Konut Edindirme Yardımları”ndan ve “Tekel işçileri”nden söz etti ve sordu;
¥ “İşçiyi madem bu kadar seviyordunuz, onların KEY ödemelerini niye yapmadınız?.. Zorunlu tasarruflarını niye ödemediniz?.. Şimdi kalkmış, Tekel işçileri üzerinden siyasi rant elde etmeye çalışıyorsunuz... Peki, onların biriken paralarını kim ödedi?..
Biz ödedik, biz!..”
DEPREM PARALARINI NİYE SORMADIN?
Ne yalan söyleyeyim;
Stadyumda “start” verilmesini bekleyen “atlet”ler gibi, Tayyip Bey’in “deprem yardımları”ndan da söz etmesini dört gözle bekledim.
Bekledim ki;
“Dünye ülkelerinden deprem yardımı olarak gönderilen paraları işçi ve memurların maaşlarını ödemede kullanan sizler değil miydiniz?” desin!..
Ama, demedi.
Herhalde hatırlamadı!.
Oysa ben o skandalı, o utancı hiç unutmam.
Aradan 10 yıl geçse de hatırlarım.
Herhalde sizler de hatırlarsınız.
17 Ekim 1999 tarihli gazetelere “skandal itiraf” ve “büyük utanç” başlıkları ile yansıyan olay şuydu:
O günlerde “deprem enkazı”nın yarısı kalkmamıştı, depremzede “perişan”dı...
İnsanlar, “sular içindeki çadırlar”da oturuyordu...
ABD Başkanı Bill Clinton’ın kucağına alıp sevdiği 7 aylık Erkan bebek bile “hasta”ydı...
Peki, “devlet” ne yapıyordu?..
Dönemin Devlet Bakanı Recep Önal, Antalya’daki Ekonomi Zirvesi’nde, “7.4 şiddetinde deprem”e yol açacak şu “itiraf”ta bulunuyordu:
“Ayın 15’inde işçi ve memur maaşlarını ödemek için deprem yardımlarının 500 milyon dolarını kullanmak zorunda kaldık!”
Evet, Hazine’de “depremzede” için kullanmaya “para yok”tu... Paraya şiddetle ihtiyaç vardı...
Baksanıza, dünyanın çeşitli ülkelerinden gönderilen “deprem yardımları” bile “işçi ve memur maaşını ödemede” kullanılıyordu!..
Mu acaba?..
LÜKS ARABALARA PARA VAR!
Yine o günkü gazetelerde, hem de fotoğraflı ve tam sayfa yayınlanan şöyle bir haber vardı:
“Devletin paraya ihtiyacı var.
Hem de her kuruşa...
Çünkü çadır alamıyor, prefabrik ev yapamıyor, kira yardımı veremiyor.
Neden?
Para yok... Aslında para çok. Ama depremzede için değil... Makam otomobili için para çok...
Tasarruf için yerli otomobile binen Halkçı Başbakan Ecevit, Başbakanlığa 63 süper lüks makam aracı alınması için onay verdi!
Fatura, 1 trilyon 546 milyar lira...
Vergisi bizden, binmesi onlardan...”
“Yerli otomobile biniyorum” diyerek hava basan, ancak bu otomobilin “en pahalı yabancı otomobil” değerinde olduğunu ustalıkla gizleyen Bay Ecevit’in, alınması için onay verdiği “lüks otomobil”lerden bazıları şöyleydi:
“Süper lüks 2 otobüs”
“Son model 2 kamyon”
“Şahane 15 Mercedes otomobil”
“Zırhlı 5 BMW”
“Tanesi 20 milyar olan Renault Safrane otomobillerden tam 25 adet!”
Ve daha nicesi!..
Neymiş;
“Para yok!..”
Evet, “depremzede”ye yok, ama bürokrata çok!..
Gazetenin yazdığı gibi;
“Vergisi bizden, binmesi onlardan!..”
Aslında biz gayet iyi biliyorduk!..
Bunlar;
“Otomobil” adı altında bizim sırtımıza biniyorlar, kendilerini bize, yani millete taşıtıyorlardı!..
VERGİ PAKETİNİ DE UNUTMADIK!
Herhalde hatırlatmaya gerek yok;
“Deprem yardımlarını maaş ödemede kullanan”, buna karşılık “lüks otomobillere trilyonlar harcayan” hükümet, Anasol-M Hükümeti’ydi!..
Yani, Ecevit’in Başbakan, Devlet Bahçeli ve Mesut Yılmaz’ın Başbakan Yardımcısı olduğu hükümet!..
Tayyip Bey’in, işte bu olayı hatırlatmasını bekliyordum... Ama hatırlatmadı... Dahası; depremi bahane eden Hükümet’in; tepkiler üzerine rafa kaldırdığı “vergi paketi”ni yeniden Meclis’e sevkettiğini, “yeni vergiler”le; şirketlerden, araç sahiplerinden, konut ve cep telefonu sahiplerinden “500 trilyon” daha “söğüşlediğini” söyler diye bekledim, ama bunu da söylemedi...
Tayyip Bey, “onların ne yaptığını” değil, “kendilerinin ne yaptığını” anlatmayı tercih etti!..
AZ MAAŞA ÇOK, ÇOK MAAŞA AZ ZAM!
Meselâ; 2010 yılının ilk altı ayında en düşük SSK, BAĞKUR ve tarım emeklisinin maaşına yüzde 20.4, en yüksek emekli aylığına da yüzde 4,5 oranında artış yapacaklarını belirterek, dedi ki;
“İlk altı ay için emekli aylıklarında en az 63, en yüksek 101 lira artış olacak. 601 lira olan en düşük SSK emeklisi aylığı bu artışla 683 liraya, en düşük tarım SSK emekli aylığı 480 liraya, en düşük esnaf emeklisi aylığı 555 liraya, en düşük BAĞKUR tarım emeklisi aylığı da 380 liraya çıkıyor” dedi.
Belli ki; “emekli maaşları”na sadece “zam” yapmıyorlar, aynı zamanda “kademeli artış”lar ile “maaşlar arasındaki makası kapatmaya” çalışıyorlardı!..
Şahsen ben, zam miktarını hem “adaletli”, hem de “iyi” bulmuştum... Ama, acaba Şirinevler’de oturan Bağ-Kur emeklisi Muhittin Amca ne düşünüyordu?..
Gazeteye geldikten sonra, hemen Muhittin Amca’yı aradım... Çünkü, benim için “ölçü” oydu...
“Oğul” dedi, “Allah, Tayyip Erdoğan’dan razı olsun... Beklediğimizden çok daha fazlasını verdi... Son derece memnunuz... Etrafımdaki herkes memnun... Tayyip Bey, kimsesizlerin kimi olduğunu bir defa daha gösterdi.”
EMEKLİLERDEN DİNÇER’E ÇİÇEK!
“Tamam” dedim, Muhittin Amca ve etrafındaki emekliler “memnun” ise, herkes memnundur...
Telefon görüşmesini bitirmiştim ki; ajanslardan şöyle bir haber geçti:
“Türkiye Emekliler Derneği (TÜED) yöneticileri, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’e emekli maaşlarında yapılan artış dolayısıyla teşekkür etti.
TÜED Genel Başkanı Kazım Ergün, ziyarette yaptığı konuşmada, emekli maaşlarında yapılan artış konusunda Dinçer’in çok emeğinin geçtiğini belirtti. Ergün, Dinçer’e, “Sizi çok yorduk. Teşekkür ederiz” dedi.
Bakan Dinçer de, “Gönlümüzden daha çoğu geçiyordu ama eldeki imkanlar çerçevesinde iyileştirme yaptık” diye konuştu.
TÜED Genel Mali Sekreteri Ömer Kurnaz da “Hazreti Ömer’in adaleti tecelli ediyor” ifadesini kullandı.
Ziyarette, Kazım Ergün, emekli aylıklarına yapılan iyileştirme dolayısıyla Dinçer’e çiçek verdi.”
Ne yalan söyleyeyim;
Artık, ben de rahatladım...
Öyle ya; Muhittin Çiçek amcada sembolleşen emekliler, sevinçlerini “çiçek” ile ifade ettiler...
Sayın Tayyip Erdoğan’a da, sayın Ömer Dinçer’e de “7.5 milyon emekli”ye böyle bir “sevinç” yaşattıkları için teşekkür ediyorum...
Bugünü “güzel” kapattık, yarına Allah kerim...


Edirne dersi
Zaman zaman, “Oyuna gelmeyin!.. Tuzağa düşmeyin!” uyarısı yapıyoruz ya, bunun en çarpıcı örneğini geçtiğimiz günlerde Edirne’de gördük... Olay neydi?.. “Yasadışı sol örgüt üyesi oldukları için tutuklanan” öğrencilere “destek” vermek için İstanbul’dan bir grup; Edirne’ye gidip, “protesto gösterisi” yapacaktı?..
Peki bu olay, “Edirne ve çevresi”ne nasıl yansıtıldı?.. “Fısıltı gazetesi” derhal devreye girdi ve gerek “telefon”larla, gerek “mail”lerle denildi ki; “İstanbul’dan 49 otobüsle gelecek PKK’lılar Edirne’de gösteri yapacak!.. Edirne’de hain istemiyorsanız, Saraçlar Caddesi’nde toplanın!”
“Provokatörler” yine başarmıştı... “49 otobüs” değil, “49 kişi” bile olmayan “solcu”ları şehre sokmamak için, 3 Ocak günü yüzlerce Edirneli, “Edirne’de hain istemiyoruz” sloganlarıyla, şehirde tur attı, sonra da “TEM gişeleri”nde toplandı... Gelenler, “3 otobüs”tü ve “Kürt” değil, “solcu”lardı!.. Ama olsun, önemli olan “provokasyon” değil miydi?.. Önemli olan “kaos” çıkarmak değil miydi?.. Başarmışlardı işte?.. Edirneliler, “keriz” yerine konulup, “mandepsi”ye bastırılmıştı!..
İşte bunun için diyoruz ya; “Gaza gelme Türkiye!”
Çünkü “Ergenekon”da sıkışanlar, benzeri bir “provokasyon”u, başka şehirlerde de deneyebilirler!
Baksanıza, “Hakim ve savcıya zarf içinde mermi gönderip, tehdit edecek” kadar zıvanadan çıktılar!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi