M. Emin Parlaktürk

M. Emin Parlaktürk

'Devlet'te Evren, Demirel ve Sezer 'Sırrı'

'Devlet'te Evren, Demirel ve Sezer 'Sırrı'

Kozmik Oda’daki “Devlet sırrı” nı sorun haline getirip belgeleri “dokunulmaz” ilan edenler, hangi hukuki gerekçelere dayanıyorlar, anlamak mümkün değil!

Meseleye önce analitik yaklaşalım, sonra hukuka bakarız.

Şimdi, bu sırlar; ya Devlet sırrıdır ya değildir.

Şayet Devlet sırrı değilse, bu gürültülerin hiçbir anlam ve değeri yoktur!
Ama bu sırlar eğer Devlet sırrı ise; Anayasa’da bulunan haklar ve sorumluluklar çerçevesinde yetkili kişilerin bu evrakları görebilmeleri hem gerekir, hem de en doğal haklarıdır.

Eğer bu sırları Devletin yetkilileri değil de, sadece Askerler görebileceklerse, o zaman bunun adı “Devlet sırrı” değil, “ASKERLERİN SIRRI” olur.

“Canım asker de Devletin yetkilisi değil mi?” deniyorsa, bakarız. Eğer biz, bir “Asker Devleti”nden söz ediyorsak buna söylenecek bir söz yoktur. Ama biz, bir “sivil devlet” ten, sivil otoriteye dayalı demokratik sosyal bir hukuk devletinden söz ediyoruz.

Şimdi bu “yetki” konusunda hukuk ne diyor ona bakalım.

Anayasa’ya göre;
• Cumhurbaşkanı, Ordu’nun Başkomutanı’dır.(Madde 104-11)
• Başbakan’a karşı, Genel Kurmay Başkanı yaptıklarından sorumludur.(Madde 117)
• Genel Kurmay Başkanı’nı ve Kuvvet Komutanları’nı Hükümet seçer ve Cumhurbaşkanı uygun görerek atar.(Madde 104-117/4)
• Yasama, Yürütme ve İdare (yani Devletin bütün organları ki, buna Genel Kurmay Başkanlığı ve ordunun bütün kademeleri dahildir) yetkili yargı ve idari merciler (C.Savcıları, Hakimler, Yargıtay, Danıştay, Sayıştay, TBMM) tarafından denetlenmekten ve gerekli kanun hükümlerine göre yargılanmaktan alıkonamazlar.( Madde 138)

Bu kadar açık ve kesin madde ve hükümler ortada iken, Devleti idare etmede birinci derecede görevli ve sorumlu olan makamları, adı ne olursa olsun –ister kozmik oda, ister kozmetik oda- herhangi bir odada olup bitenden habersiz kalmasını savunmak, ne hukuken ne de mantıken mümkün değildir.

Hele hele bu görevi hukuk çerçevesinde yetkili olarak yürüten hâkim ve savcılara “psikolojik baskı” yapmak veya “asimetrik harekât” uygulamak, tek kelimeyle zorbalıktır.

Çünkü, yine Anayasa’nın 138.maddesine göre;
 Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler.
 Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.
 Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisi’nde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz.
 Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.

Bütün bu sayılanlara aykırı hareket etmek, suçtur.

Şimdi soralım;

Nasıl olur da, Genel Kurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları (veya bunların ast’ı durumundaki emri altındaki subaylar) Devlet için hazırladıkları bilgileri, belgeleri ve raporları kendileri görebilir ama bu komutanların üstl’eri, amirleri durumundakiler göremez?

Nasıl olur da, görevlerinde bağımsız olan hâkimler, hukuk devletinin gereğini yerine getirmek için yargıya intikal eden bir konuda elleri kolları bağlı kalabilir?

Nasıl olur da, adaleti ortaya çıkarmak için çalışan hâkim ve savcıların görevlerine kısıtlama getirilebilir, sınır çizilebilir?

Diyorlar ki: “Askerin işine hükûmet veya siviller ne karışır?”
Eğer, bir ülke “askeri rejim”le yönetiliyor veya bunu söyleyenler böyle bir yönetim arzu ediyorlarsa tamam, ama anayasal kurumların çalıştığı sivil bir yönetimde bu kadar ebleh bir soru sorulamaz!?

Genel Kurmay Başkanı dahil Komuta kademesindeki askeri bürokratlar, Hükümetin teklifi ve Cumhurbaşkanı’nın onayı ile tayin edilmiyorlar mı?

Bu askeri bürokratlarımız, her türlü tasarruflarından Millet adına TBMM’ne karşı sorumlu değiller mi?
Gerektiğinde atama makamınca görevden alınmıyorlar mı?

Herkes biliyor ki, Devlet sadece ordu demek değildir. Dolayısıyla “Devlet sırrı” diye nitelenen şeyleri, bu işlerden sorumlu olan Devlet yetkilileri görebilir, görebilmelidir. Hem sonra, göremeyecekleri belgelerin sorumluluğunu Anayasa niçin onlara versin ki?

Dünyanın hiçbir ülkesinde askeri bürokrasi, kendi yaptıklarından dolayı devlete karşı hesap vermez konumda değildir. Belki bugüne kadar Türkiye bu durumda idi, ama artık böyle olmamalı ve umarız böyle olmayacaktır.

Kanadoğlu’nun dediği gibi, yeri gelince cumhurbaşkanları da, başbakanlar da, hakim de, savcı da, asker de yaptıklarının hesabını bağımsız yargı önünde verebilmelidir, verecektir.

Kanadoğlu’na Allah mı söyletiyor ne?

Yakında sabık Cumhurbaşkanları Evren, Demirel ve Sezer’i de ifade vermek üzere mahkeme kapısında görebiliriz! Kim bilir belki de bu sırlar, onlar sayesinde daha net açığa çıkabilir!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
M. Emin Parlaktürk Arşivi