Açılım, terörü bitirir mi?

Açılım, terörü bitirir mi?

İçişleri Bakanı Beşir Atalay'ın önceki gün yaptığı açıklamalar önemliydi. İçerikte ciddi konular var; özellikle dil konusunda alınan mesafeyi daha da ileriye taşıyan somut adımlar önemsenmeli.
Hukuk alanındaki etkin düzenlemeler de öyle. Ama içeriği fersah fersah aşan bir durumu fark etmek daha önemli. Hükümet açılım iradesini sürdürüyor. Göç yola düzüldü ve ilerliyor.

Sorulan kritik soru ise şu: "Bu açılım terörü bitirir mi?"

Galiba terörün bitmesi, öncelikle bu sorunun çok temelden yanlış bir soru olduğunun anlaşılmasına bağlı. Doğrudan terörü bitirmek için yapılan veya terörü bitirme potansiyeline göre ölçülüp-tartılan açılımın hiç kimseye faydası olmaz.

Faydası olmayacağı zaten açılımın içeriğinin bir türlü tartışılamamasından belli değil mi?

Terörü bitirecek faktörleri somut karşılıkları ile tek tek sıralamaya kalksak, açılımın içeriğini çok alt sıralara yerleştirmek zorunda kalacağız. O zaman bu gerçekçi durumu kavramalı ve açılımın kendisini uygun zemine yerleştirmeliyiz.

Birincisi, TSK bünyesindeki illegal örgütlenmelerin, devlet içindeki çetelerin ve tabii Ergenekon'un tasfiye edilmesi, Kürt sorununun çözümü için her şeyden daha önemli. Kürtlerin kolaylıkla kavradıkları bir durum: Devlet içindeki çeteleşme büyük ölçüde Kürt sorunu sayesinde yaşama ve gelişme alanı buldu. Çeteler bir yandan Kürt sorununu devlet adına illegal yöntemlerle bastırma görevi üstlendiler; öbür taraftan bu illegal yöntemleri kullanarak geliştiler, büyüdüler ve sonunda devlet içinde devlet haline geldiler. Çetelerin tasfiyesi 72 milyon için hayat ve hukuk güvencesi demek; ama özellikle de Kürtler için. Kürtlerin yaşadıkları trajedilerin çoğu, açılım paketindeki başlıklardan değil, bu çetelerin terörü ile PKK terörü arasında sıkışmalarındandı. Benim hayatımdan emin olmam için, bu çetelerin bir daha eline silah alıp sokağa çıkamaz hale gelmeleri lâzım. Ama Kürtlerin yaşama hakkından sonra gelen bütün hak ve özgürlüklerinin geliştirilmesi ve garanti altına alınması bu çetelerin enterne edilmesine bağlı. "Açılım"a bir kardeşlik veya "millî birlik" projesi adını verenlerin haklı olduğu nokta burası: Çetelerin at koşturduğu, yani hukukun işlemediği bir ülkede birlik ve kardeşlik nasıl tesis olunur?

İkincisi, yakın coğrafyamızdaki gelişmeler. Türkiye'nin Mustafa Reşid Paşa ayarında bir dışişleri bakanı var. Hükümetin yürüttüğü diplomasiyi eleştirmeye kalkanlar bahane bulamıyor. Dış politikamızdan önümüze, içerdeki küçük sorunların büyük bir vizyonun içine yerleştirilerek çözüleceği geniş bir alan çıkıyor. Türkiye, içindeki Kürt sorununu, bölgesel politikasının içine yerleştirmiş durumda. Irak'ın, Suriye'nin Kürt sorunu için Türkiye temel aktör olunca, içerdeki Kürt sorununu dar ulus-devlet cenderesinden çıkartmak kolaylaşıyor. Sadece Türkiye Kürtlerinin değil, bütün Kürtlerin geleceği Türklere, Türklerinki de onlara bağlı. Tarihin ve coğrafyanın çizdiği bu kadere boyun eğmek ve gereğini yerine getirmek, en rafine reelpolitikten daha önemli. Arap gazetesindeki "İsrailliler sadece Türkçeden anlıyor" ironisine tebessüm edip onay vermeyecek ve kendisine de bir hisse çıkartmayacak bir Kürt olabilir mi?

Ben hâlâ, Habur'a dağdan inenleri karşılamaya giden büyük kalabalığın yanlış anlaşıldığını düşünüyorum. Dağdan gelenler başka amaçla gelmiş veya kullanılmış olabilirler; ama karşılayanlar barış ve huzura hoş amedî yaptılar. KCK operasyonları sonrasında PKK-DTP'ye destek için aynı kalabalığın toplanmaması anlamlı değil miydi? Terör bataklığını kurutacak olan Kürtlerin kendisi ve hepimizin Kürtlere, yani kendimize güvenmemiz lâzım.

Açılım ise yapıcı ve zenginleştirici bir dili ve katkıları hak ediyor. Terör bir sonuç olduğuna göre amiller ortadan kalkarsa terör kendiliğinden sönüp buharlaşmış olacak.

(Düzeltme: "Kitlesel şiddet ne işe yarar?" başlıklı son yazımda geçen "Şevki D."nin Şevki Doğan'la bir ilgisi yoktur. Yanlış anlamaya yol açtığım için kendisinden özür dilerim.)

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi