Fatma Tuncer

Fatma Tuncer

Damgalama

Damgalama

Toplumun bir önceki nesillerden devraldığı ve yaşamsal olarak sürdürdüğü bazı ilkeleri vardır ki, bunlar kültür ve geleneğin içinde yer alırlar. Toplum bu ilkeler konusunda hassastır ve sözkonusu ilkeleri delen, insanlığın genel kabüllerine aykırı hareket eden kimseler, hemen damgalanırlar ve hayatın dışına itilirler. Damgalanma, birey için ağır bir cezadır. Çünkü, kişi değersizlik ifade eden bir sözle itham edilmiş ve gözden düşmüş, itibarını kaybetmiştir.

Gençlik yıllarımda, mahallemizde herkesin saygılı bir çocuk olarak tanımladığı bir genç vardı. Bir gün onu komşunun evinde hırsızlık yaparken yakaladılar. Bu durum herkes tarafından şaşkınlıkla karşılandı. Bu olaydan sonra mahalleli genci yalnız bırakarak cezalandırdılar ve onu alaşağı ettiler. Genç yıllardan beri kazandığı onurunu birkaç dakikada kaybetmiş ve mahallenin en zelil insanı olarak anılmaya başlamıştı...Bu ceza onun bütün hayatını etkilemiş ve artık kimsenin yüzüne bakamaz olmuştu. Gencin ailesi onun ne kadar temiz bir çocuk olduğunu, sadece arkadaşlarına uyduğunu anlatmaya çalışsa da, buna kimse inanmamış ve onu bir hırsız olarak lanse etmişlerdi....

Aradan beş yıl geçmişti genç cezasını çekmiş, bir daha hırsızlık yapmamaya tövbe etmiş ve evlenmişti. Ama mahalleli için o hala bir hırsızdı. Genç onurunu yeniden kazanmak için büyük çaba sarf ediyor ama insanlar onu hiçbir şekilde kabul etmiyorlardı.

İnsanın Onurunu koruması ve istikamet üzere yaşaması önemli bir sorumluluktur. Ama kişi, zaaflarına yenik düşüp hata yaptığında, Allah tövbe kapılarını sonuna kadar açar ve ona mağfiret eder. Allah affedicidir ve affedenleri de sever...

Bir şeyi elde etmek, kazanmak zordur ama yıkmak, yok etmek kolaydır. O yüzden bu dünyada sadece itibar kazanmak için mücadele etmeyiz aynı zamanda itibarımızı korumak için de çaba sarf ederiz. Kazandıklarımızı korumaya ve sağlıklı bir şekilde tüketmeye de önem veririz.

İslam, damgalamayı insanların kusurlarını yüzlerine vurmayı tasvip etmez aksine insanı tövbe etmeye ve hakikat üzere yaşamaya teşvik eder. Bu anlamda, geçmişte yozlaşmış bir kültürün içinde yer alan kimseler İslamla şeref bulduklarında başımızın tacı olmuşlar ve geri kalan hayatlarını İslama hizmet ederek geçirmişlerdir. Ne olursa olsun, stigmatizasyon, yani damgalama kaybetmektir, tüketmektir, affetmek ise kazanmaktır...

Bir bilgeye dünyada en çok kimi seversin diye sormuşlar. Terzimi seviyorum demiş. Soruyu soranlar şaşırmışlar ve dünyada sevecek o kadar çok kimse varken terzi de kim oluyormuş ki seviyorsunuz demişler. Bilge cevap vermiş:

" Terzim benim için önemlidir, çünkü ona her gittiğimde benim ölçümü yeniden alır. Oysa insanlar bir kez benim hakkımda karar verirler ve ölünceye kadar da beni hep aynı gözle görürler" demiş.

Psikolojik damgalama ise, ( stigmatizasyon) halkın sıkça başvurduğu bir durumdur. Buna göre, kişi yaşadığı toplumun, normal kabul ettiği çizginin dışına çıktığında insanlar, bu kişinin toplum tarafından saygınlığını zedeleyecek bir atıfta bulunurlar. Damgalanan kişi toplum tarafından dışlanır ve hiçbir şekilde kabul edilmez.

Oysa insan eşrefi mahlukat derecesine yükselebileceği gibi aşağılara da düşebilmektedir. Ancak burada insanın içine düştüğü su sefil durum kadar, onu damgalayarak düştüğü çukura saplayan kimselerin de vebali vardır. Çünkü, ne olursa olsun insanın içinde bulunduğu durumdan çıkma yeteneği ve halini düzeltme istidadı vardır. Asıl iyilik ise ona yaptığı hatadan geri dönmesi için tebliğ yapmak yardımcı olmaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fatma Tuncer Arşivi