Sivil dalga gelecek mi?

Sivil dalga gelecek mi?

Darbeyle, darbecilerle somut veya duygusal bir bağ kuranların endişesi bu. Vazife başındaki generallerin, eski kuvvet komutanlarının bile savcılara saatlerce ifade verdiği ve bir kısmının tutuklanabildiği bir süreç işliyor.
Çıkartılan genel sonuç: Hukuk karşısında kimsenin dokunulmazlığı, ayrıcalığı yok. Doğru mu? Gözü bağlı adalet mabudesinin elindeki terazinin doğru tartıp tartmadığını yargılamalar gösterecek; ama diğer elindeki kılıcın mevki-mansıp farkı gözetmeden işlediği ortada.

Can Ataklı dün köşesinde, kendinden çok emin bir şekilde sivil bir tutuklama dalgası beklediğini söylüyor. Kabileyi gelmekte olan saldırıya karşı uyaran tehlike borusunu çalmak gibi, son zamanlarda bu tür uyarılar arttı. "Sivil darbe", "sivil vesayet" tartışmaları da aslında bu korkuyu yansıtıyordu. Bir şekilde bir yerlerde bir zamanlar darbecilerle iş tutmuş olanlar veya gelen demokrasi dalgasını son mevzilerde savunmaya girişenlerin taktik hamleleri bunlar. Yüksek duvarlar aşılırken birilerinin güçleri yettiğince savaş çığlığı atmaları, "safları sıklaştırın" çağrısı yapmaları normal. Çünkü "kaybedilen mal" çok büyük.

Peki gerçekten sivillere yönelik bir tutuklama dalgası gelecek mi?

Bu korkuyu abartarak dile getirmek bir ön alma çabasından başka bir şey değil. Can Ataklı'nın "AK Partili olmayan herkes tehlikede" demesi gibi. Savunma hattının ne kadar geride oluşturulduğu belli. Başlarda tutuklananların suçu "Atatürk'ü çok sevmek"ti. Sonra "Laikliği inançla koruyanlar" tutuklanmıştı. Şimdi ise "AK Partili olmayanlar" tehlike altında ve her an tutuklanabilirler. Ne ülke değil mi?

Sivillere yönelik bir tutuklama dalgası gelebilir de gelmeyebilir de. Suç şüphesi varsa gelir. Kanıtı, daha önce vuku bulması. Yakın zamana kadar Ergenekon soruşturması kapsamındaki tutuklama dalgalarına numara veriyorduk. Galiba en son "9. dalga"da bu numaralandırma işleminden vazgeçtik. Bu dalgaların ağırlıklı olarak sivillere yönelik olduğunu hatırlayalım. Ergenekon davası kapsamında çok sayıda sivil zanlı tutuklu veya tutuksuz olarak yargılanıyor. O zaman ele geçen delillere göre sivillere yönelik yeni bir dalga gelebilir. Yalnız buna karar verecek olan siyasî iktidar değil, doğrudan yargının kendisi.

Fiilen emrinde büyük askerî birlikler ve silahlar bulunan generalleri tutuklamak, hatta ifade vermeye davet etmek için çok büyük bir güç ve irade gerekir. Bu güç ve irade hukukun sağladığı meşruiyetten başka bir şey olamaz. Savcılar ve yargıçlar bu gücü cesaretle kullanıyorlar. Kamu adına kullanılan bu gücün meşruiyetini sağlayan sağlam bir mantık var. "Suç teşebbüs düzeyinde kalmış, kimseye zararı dokunmamış, suça teşebbüs edenleri cezalandırmanın ne gereği var" savunması, işte bu sağlam mantığa aykırı. Bu suçlara tekrar teşebbüs edilmesini engellemenin tek yolu, bu teşebbüsleri ağır biçimde cezalandırmak ve emsal oluşturmaktır. Bizi suça karşı koruyan hukukun elindeki en kuvvetli araç caydırıcılıktır. Hukuk sistemimiz bugün gelmiş olduğumuz noktada bu caydırıcılığı sağlamıştır. Bir daha kimse darbeye teşebbüs edemez.

Eğer bu teşebbüsün içinde yer alan siviller varsa, elbette onlar da savcıların karşısına çıkacak ve yargılanacaklar. Böylece bizler, elindeki kalemi veya gazetesini darbe yapmak için kullananları tanıyıp, istikbalde kestirmeden güce yaklaşmaya çalışanları caydırmış olacağız. 28 Şubat post modern darbesinde ortalığı ayağa kaldıran medya manipülasyonları ile bugün camilere bomba koyma senaryoları arasında gözettiği amaç açısından bir fark var mı?

Güç hukukun elinde. Bırakın "AK Partili olmayanları", AK Parti'nin darbeciler karşısında hakkını koruyan da hukukun kendisi. Demokrasi hukukun kefaletinde işliyor. O zaman korkması gerekenler sadece darbe teşebbüsüne iştirak edenler, AK Parti karşıtları değil. Sandıktan çıkmış bir hükümeti, silahlı darbecilere karşı korumaya cesaret edebilen bir yargı ancak böyle bir yargı masum vatandaşların hakkını ve hukukunu koruyabilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi