Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Dün, bugün, yarın...

Dün, bugün, yarın...

Kundakta bir bebek...
Bir melek...
Henüz yirmi günlük...
Ne İsrail’in kinini biliyor, ne Filistin’in dinini...
Ne Batı Şeria’yı, ne Gazze’yi...
Dünyayı bile bilmiyor.
Annesinin kollarında güven içinde olduğunu düşünürken, minicik kalbine saplanan bir mermi, hayatın en başında hayatını söndürüyor.
İsrail askerinin tüfeklerinden çıkan mermilerle yüreklerinden çıkan kinin kaynağı aynı: Nefret!..
Nefretiyle öldürüyor İsrail Filistin’i...
Dünya seyrediyor bu dehşetli vahşeti...
Hepimiz seyrediyoruz.
İçimiz acıyarak...
Ve ağlayarak.
-
Annesinin kollarında kurşunlanan Filistinli bebeği görünce müthiş sarsıldım: İnsandaki “vahşet” duygusunun sınırsızlığı açısından bana çok sarsıcı ve ürkütücü geldi.
Hatırladım ki, bir zamanlar sırf dinleri farklı olduğu için Hitler Yahudileri fırınlarda yakıyordu...
Şimdi aynı şeyi farklı bir dinin mensuplarına, Filistinli mazlumlara kendileri yapıyor...
Yakıyorlar!
Vuruyorlar!..
öldürüyorlar!
Annesinin kollarında kurşunlanan bebek Hıristiyan olsaydı, ya da Musevi, yine yüreğim acır, yine ruhum tüm varlığıyla isyana dururdu.
çünkü bebeklerin dini yoktur!
Bebeklerin milliyeti yoktur!..
Bebeklerin fikri, ideolojisi yoktur.
Onlar yalnızca bebektir...
Yalnızca melektir, onlar.
-
öncelikle belirteyim ki, hangi amacı güderlerse gütsünler, hangi meşru gerekçeye dayandırırlarsa dayandırsınlar, katliamın, işkencenin her türü lânetliktir.
Fakat bugünlerde Filistin’de sergilenen vahşetin verdiği mesaj Amerika’yı, İsrail’i kınamayla, lânet filan okumayla geçiştirilecek kadar basit değildir...
Bunların yanı sıra, hatta bunlardan önce asıl sorgulanması gereken “insan”dır...
“İnsan” denen şu mükemmel varlık, nasıl olmuş da bu kadar alçalmış, kirlenmiş, bayağılaşmış; âdeta “hayvandan yüz derece aşağı” (Bediüzzaman’ın ifadesidir) bir seviyeye düşmüş?
İşin kolayına kaçıp birkaç askeri, orduyu, hatta milleti ve devleti suçlayabilirsiniz...
Filistin’deki vahşet karşısında Batı dünyasının tasvipkâr suskunluğuna bakıp, “İşte Batı uygarlığının içyüzü” diyebilir, kendinizi rahatlatabilir, alkış filan da alabilirsiniz.
Ancak bunlar bizi bir yere götürmez. Hatta getirir kendi açmazımızda bizi tüketir: “Sizinkiler de uçak kaçırıp ikiz kuleleri vurarak mazlum insanları yok ediyorlar” deyiverirler.
Bence bu sorun, hangi dine ve medeniyete mensup olursa olsun, insanın geldiği konumun sorgulanmasıyla çözülebilecek bir sorundur.
-
Dün İtalya’da faşist diktatör Benito Mussolini’nin işkencecileri, faşizmin öngördüğü gibi inanmayan, düşünmeyen, yaşamayan mazlumlara işkence ediyorlardı...
Dün Almanya’da Adolf Hitler’in işkencecileri, nazizmin öngördüğü gibi inanmayan, düşünmeyen, yaşamayan suçsuzlara işkence ediyorlardı...
Dün Rusya’da Lenin’in, Stalin’in işkencecileri, komünizmin öngördüğü gibi inanmayan, düşünmeyen, yaşamayan insanlara işkence ediyorlardı...
Doğu Almanya’da Honeker’in, Bulgaristan’da Jivkov’un, Romanya’da çavuşesku’nun, Arnavutluk’ta Enver Hoca’nın işkencecileri kendileri gibi inanmayan, kendileri gibi düşünmeyen, kendileri gibi yaşamayan insanlara işkence ediyorlardı...
Gerekçeleri aynıydı: Bu yolla vatana hizmet ettiklerine inanıyorlardı...
Yıkılıp gittiler... Ama zulüm ve işkence bitmedi. Bugün Filistin’de İsrail’in, Afganistan ve Irak’ta Amerikan ve İngiliz askerlerinin işkencecileri var...
Aynı gerekçeyle, insanlara zulmediyorlar.
İçim acıyor...
“Zulmile abad olanın âhiri berbad olur” diye mırıldanıyorum.
Yarınlarını göreceğiz inşallah!


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi