Hüseyin Öztürk

Hüseyin Öztürk

Meclis; Milletin Evidir CHP’nin Küllüğü Değil

Meclis; Milletin Evidir CHP’nin Küllüğü Değil

Atalarımız Osmanlı, insan ilişkilerinde dünya milletlerinin hepsinden üstündür. “Edep ya Hû” felsefesi, Osmanlı toplumunun yasası gibidir. Bu yasaya uymayanlar, insan sınıfına dâhil edilmezler. Terbiye edilmeleri için hususi dersler aldırırlar.
Osmanlı döneminde kahvehaneler bile medreselerin, mekteplerin disiplini kadar disiplinlidir ve öyle önüne gelen kahvehanedeyim diye istediği gibi gürültü patırtı çıkaramaz. Herkes adabınca ve ahlakınca oturup sohbetini yapar.
Osmanlı döneminde bir insanda aranan en önemli şart; “Terbiye ve tertipli” olmasıdır. Terbiyesi olmayan tertipli, tertipli olmayan da terbiyeli olmaz. Tertipten kastedilen, terbiyesinin gereklerini üzerinde taşıyıp taşımadığıdır.
Çünkü terbiyeli gözüken birisinin kılık kıyafetinde, sözlerinde ve beden dilinde bir tertip, düzen yoksa o kişi terbiyeli gözüken fitne ve fesatçılardan sayılmaktadır ve dikkat edilmesi hususunda çevre uyarılmaktadır. Bu sebeple, “Terbiye ve tertip,” Osmanlı döneminde en çok aranan şartlardandır.
Osmanlı devrinde terbiyeli ve tertipli insanlara dair şöyle bir manzara arz edilir ve sonra da bir kahvehaneden yine bir başka sahne sunulur.
“Osmanlı’da hamaldan tutun da boyacıya kadar herkes terbiyeden nasiplerini almışlardı. Umum öyleydi. İstanbul’un kedileri köpekleri, Avrupalılardan daha terbiyelidir denirdi. Çünkü kediye ayağıyla vuran, kuyruğunu bağlayan yoktu.
Eski kıraathanelerde herkes masaların etrafında toplanır ve kendi âleminde çayını içer sohbet ederlerdi. Masaların üzerlerinde de çıngıraklar bulunur, yüksek sesle konuşulduğu veya gürültü patırtı yapıldığı zaman, kıraathane sahibi hemen çıngırağı çınlatır ve “Edep ya Hû” diyerek sükûnete davet ederdi. İstanbul’un eski tulumbacıları, bugünün beyefendilerinden bile daha terbiyeli idi. Umumi hava öyleydi.
Kadınlar tekneden kıyıya çıkacakları zaman, tekne sahibi terbiye ve tertipli olma adına hanımların elinden tutmak yerine, ceketinin kolunu, elinin üzerine iyice çeker, kadınlar da kayıkçının kolundan tutarak kıyıya çıkardı. Bu aynı zamanda kayıkçının hanımlara verdiği güvenin bir ifadesiydi.
Öyle insan ilişkileri yaşanırdı ki, herkes birbirine yol verme nezaketi yüzünden tramvayların kaçırıldığı olurdu.”
Evet, atalarımız Osmanlı devrini burada noktalayalım ve günümüze gelelim.
Türkiye Büyük Millet Meclisi milletin evidir. Orada bulunan vekiller, milleti temsil ettikleri için, halkın; örf, adet, gelenek, terbiye ve tertiplerine layık olmak zorundadırlar. Burada soru şu: “Milletin evi TBMM’den nasıl bir CHP gözükmektedir?”
Evet, Meclis’te terör estiren, imkân ve fırsatları olsa diğer vekilleri kurşuna dizmeye hazır bir CHP resmi görülmekte. Öfkelerinden, kinlerinden, küfürlerinden, bencilliklerinden yüzlerine bakmaktan herkes korkmaktadır. Kilitlendikleri tek hedefleri var, o da iktidarın çalışmalarını engellemek ve sabote etmek.
Tabii böylesine ezeli ve ebedi düşmanlığın sebebi, iktidara değil, iktidar vekillerinin inandığı değerleredir. CHP zihniyetinin külliyen düşmanlığı bu kutsallar üzerinedir. Yani CHP zihniyetinin diğer partilere ya da toplumun büyük çoğunluğuna olan kin ve öfkesinin altında yatan ana neden tektir, o da toplumun Müslüman oluşudur.
Müslümanlık ya da başka bir inanca saygısı olmayan kim olursa olsun, nerede yaşarsa yaşasın, ister siyasetçi, ister hamal olsun, içindeki inanç nefretini yenmeden, kimseyle barışması, kaynaşması ve dayanışması mümkün değildir. İşte CHP’lilerin hali böyledir.
CHP’li vekiller yüzünden Meclis’teki tartışmaları seyredemiyoruz. Televizyondan çıkıp gelecekler diye korkuyoruz. Allah bütün ümmeti Müslümanı şerlerinden korusun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüseyin Öztürk Arşivi