Ahmet Varol

Ahmet Varol

Hareketli Gündem

Hareketli Gündem

* Irak’tan sonra Sudan da sıcak bir seçim atmosferine girdi. Üstelik Sudan’da sadece parlamento üyelerinin belirlenmesi için değil aynı zamanda cumhurbaşkanlığı için seçimler yapılıyor. Bu ülkede de seçimlerle ilgili yoğun tartışmalar var. Bazı siyasi partiler ve gruplar seçimlerin dürüst olmayacağı iddiasıyla boykot kararı aldı. Özellikle de yıllarca Güney Sudan’da ayrılıkçı silahlı savaş yürüttükten sonra yapılan anlaşma doğrultusunda cepheyi terk edip siyasi arenaya girme kararı veren Sudan Halk Kurtuluş Cephesi ile eski Başbakan Sadık el-Mehdi’nin liderliğindeki Ümmet Partisi’nin boykot kararları seçimlerin üzerine ciddi gölge düşmesine yol açtı. Çünkü bu ikisi Sudan’daki kamuoyunun önemli bir kesimini arkasında sürükleyen iki önemli kitlesel hareket. Onların boykot kararları ve bu kararlarının arkalarındaki kitleyi oy vermemeye sevk etmesi oy kullanma oranının ciddi şekilde düşmesine sebep olabilir. Öte yandan bugün siyasi mekanizmada fazla etkinliği olmasa da hâlâ karizmatik bir lider olarak kabul edilen ve açıklamalarıyla önemli bir kitlesel tabanı etkileyebilen Hasan Turabi’nin sert eleştirileri de seçimlere gölge düşürmüş görünüyor. Buna karşılık uluslararası emperyalizmin Sudan Cumhurbaşkanı Ömer Hasan el-Beşir’i hedefe yerleştirmesinin onun arkasında ciddi bir kitlesel desteğin oluşmasına sebep olduğu da bir gerçek. Anlaşıldığı kadarıyla iki önemli muhalif partinin boykot kararına rağmen seçimler belirlenen tarihte yani yarın (11 Nisan 2010 Pazar) gerçekleştirilecek. Seçimler hakkında ayrıntılı bilgiler içeren genel bir değerlendirmeyi inşallah sonrasında yapmaya çalışacağız.
* Afganistan’da ilginç gelişmeler yaşanıyor. İşgal güçleri zaman zaman sivil kalabalıkları hedefe yerleştiren vahşi saldırılar gerçekleştiriyorlar. Sonra da her zaman olduğu gibi yine bu saldırıların yanlışlıkla yapıldığı iddiasının arkasına sığınıyorlar. Oysa bizim daha önce muhtelif yorumlarımızda dile getirdiğimiz üzere bunlar yanlışlıkla değil intikam ve direnişçileri teslim olmaya zorlama amaçlı saldırılardır. Çünkü hedef alınan savunmasız sivillerin de direnişçilerin yakınları, akrabaları veya en azından aynı toplumun mensupları olduğunu biliyorlar. Bu saldırılarda bazen direnişçilerin yakın akrabaları doğrudan zarar görüyor. Zarar görmeseler bile en azından can güvenlikleri tehlikeye girmiş oluyor. Öte yandan direnişçilerin savundukları sadece kendi akrabaları ve aile efradı değil temsil ettikleri Afgan halkının tümüdür. Bütün bu gerçekleri işgal güçleri de çok iyi bildikleri için savunmasız kalabalıkları bilerek ve planlı bir şekilde hedef alıyorlar. ABD gözcülüğünde gerçekleştirilen ve bugün NATO’nun desteğiyle devam eden işgalin başladığı tarihten bu yana gerçekleştirilen ve savunmasız sivil kalabalıkların hedef alındığı saldırıların sayısını bile aklımızda tutma imkânımız yok. Bunca saldırının yanlışlıkla yapıldığı iddiası tamamen saçma ve mantıksızdır. Bütün bu saldırılar Afganistan’da işgali sürdüren haçlı zihniyetinin Ortaçağ’dan bugüne hiç değişmediğini göstermesi açısından ibret vericidir. Fakat bütün bu saldırılara rağmen mücahitler teslim olmamayı, kararlılıkla direnmeyi tercih ediyorlar. Çünkü aksinin vatanlarını, halklarını, özgürlüklerini ve hatta namuslarını haçlı saldırganlığına teslim etmek anlamına geleceğini biliyorlar. Mücahitlerin kararlılıkla sürdürdüğü direniş sebebiyle son zamanlarda işgal güçlerinin ağır darbeler aldığına dair haberler geliyor. Bu durum işgal güçlerinin Irak’ta olduğu gibi Afganistan’da da gazının tükenmeye başladığının işaretlerini veriyor. Bunun işaretlerini biraz işbirlikçi yönetimin başındaki Karzai’nin açıklamalarından da alıyoruz. Karzai bir süre önce direnişçilerle masaya oturabileceğini, onlarla ittifaka hazır olduğunu dile getirmesinden sonra son günlerde de “Batılılar bizim içişlerimize karışmasın” tarzında açıklamalar yaptı. Bu açıklamaları onun Afganistan’da kendini yeni bir döneme hazırladığı, işgalci emperyalist güçlerden ziyade Afgan halkına yakın durduğu intibaı vermeye çalıştığı işaretleri taşıyor. Peki, Afgan halkı, direnişçiler ve genelde İslâm âlemi acaba onun samimiyetine inanacak mı?
* İslâm karşıtlığının dünyada yeni bir ırkçılık patlamasına sebep olduğu gözleniyor. Bunun yansımaları son dönemde Avrupa’da, Rusya’da ve Güney Afrika’da yaşanan olaylarda görülüyor. Bu olayların ve İslâm karşıtı ırkçılık patlamasının ayrıca tahlil edilmesine ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz. Biz bu olayların kendiliğinden, rasgele gelişen bir sosyolojik vakıa olmadığını, arka planda birtakım sinsi oyunların ve yönlendirmelerin olduğunu düşünüyoruz.
Dua: Muhterem dava önderi ve değerli insan Cevat Ayhan’a Yüce Allah’tan acil şifalar diliyoruz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Varol Arşivi