Abdurrahim Karakoç

Abdurrahim Karakoç

Bugün şiir günüdür

Bugün şiir günüdür

Şiir her devrin aynasıdır... Eskimez, kokmaz, rahatsız etmez güzel insanları... Bugün size şiirlerden bir demet sunacağım...
HAZIR GİYİM:
Değirmenci som arpadan öğütmüş
Bu kahveyi bu fincana kim koydu?
Samanını-tanesini dağıtmış
Bu katırı bu harmana kim koydu?
Rüzgâr olur umutları savurur
Ateş olur yürekleri kavurur
Taze taze fidanları devirir
Bu baltayı bu ormana kim koydu?
Nerden çıktı bu anane, bu töre
Kirli suda el yıkanır göz göre
Kokusundan taciz oldu dört yöre
Bu çirkefi bu meydana kim koydu?
Doğru sözden, güzel işten irkilir
Birgün uyku, birgün düşten irkilir
"Aslanım" der, uçan kuştan irkilir
Bu korkuyu bu hayvana kim koydu?
Cıvıktır, şeffaftır, ölçüye sığmaz
Hakikati tadmaz, yalana doymaz
Yer, içer, konuşur, düşünmez, duymaz
Bu fosili bu zamana kim koydu?
Taşlı yollar tozlu yollar bitmiyor
Boş vaadler mutluluğa yetmiyor
öne geçmiş, ileriye gitmiyor
Bu sığırı bu kervana kim koydu?
Kravatı kim bağladı boynuna
Diplomayı kimler soktu koynuna
Mikropları kim doldurdu beynine
Bu sülüğü bu ummana kim koydu?
KORKU:
Ben deliden çok kurnazdan korkarım
Cahilden ziyade yobazdan korkarım
Bedenimdeki hastalıktan değil
Adalete düşen marazdan korkarım.
MüZELİK ŞİİR:
Yürüyen heykellerle aynı müzedeyim ben
Konuşan mumyalara kimden söz edeyim ben
Fikren işkencedeyim, ruhen cezadayım ben
Korkaklığın sükûtu kol geziyor her yerde
Sanki tek başımayım, tek kişilik mahşerde.
Putların gölgesinde dans eder akbabalar
Söz sokakta dolaşır, öz zindanda çabalar
Atılan ucuz safra selamlar, merhabalar
En temiz topraklara gül eksem mantar biter
Yollar sırat köprüsü, durmak düşmekten beter.
Kaybettim mesafeyi, zamandan uzaklaştım
Sevgi diye sarıldım, isyanla kucaklaştım
Ne kendimden kurtuldum, ne kendime yaklaştım
Toprağın üstü mezar, zevke dalmış ölüler
Can sıkmaya yetiyor canlı kalmış ölüler.
Meydanlar tıklım tıklım, caddeler salkım saçak
Kölelik histerisi yayılmış köşe-bucak
Elli tane hokkabaz, elli milyon oyuncak
Müdür ve müdüriçe müzenin bekçileri
Aferine çalışır düzenin bekçileri...
Fuhuş yuvası sanki en görkemli binalar
çamur evlat doğurur taş yürekli analar
Resmen hak tevzi eder hakkı boğan canavar
Koşanlar, yarışanlar, dehşet ötesi dehşet
Akıl karaya vurdu, kırtlağı geçti vahşet.
Mülkü kazanan ayrı, tasarruf eden ayrı
Hisseler neden farklı, hak-hukuk neden ayrı
Hasta yaşar deniyor, baş ile beden ayrı
Mantık yürütmek yasak, itiraz eylemek suç
Neşe-eğlence cinnet, yatıp uyumak korkunç.
Güvenmek aldanmaktır, ölçü-tartı izafi
Mert, namert, güzel-çirkin, eksi-artı izafi
çoğunun cebindeki kimlik kartı izafi
Kim kimdir, kim kim değil, anlamak ve bilmek zor
Oynanan komediye gül diyorlar, gülmek zor.
Figüran heykeller var kül tablosu boyunda
üçyüz göbek atılır üç dakkalık oyunda
İşlenen her günaha kurt da ortak, koyun da
Kalmışım ara yerde, tozdayım, dumandayım
Kirli bir mekândayım, iğrenç bir zamandayım.
-------
Deniz ol dalga dalga, hüzünlenme be gardaş
Beğendiğin nallara/benim malım/ de gardaş
Demokrasi dolapta, hukuk boş tenecerede
Al kepçeyi eline, beğen beğen ye gardaş.


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdurrahim Karakoç Arşivi