Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Deniz Bey de heveslenmesin..

Deniz Bey de heveslenmesin..

Kıymetli Başsavcı Abdurrahman Bey’imizin Türk ekonomisine faturası 36 milyar dolarmış. Bu ne demek?

Durduk yerde, hepimizin cebinden 500 dolar eksildi.

Tabii, bu ‘zarar’ın ne kadarı dünyadaki dalgalanmalarla ilgilidir, ne kadarı Abdurrahman Bey’e aittir, bunu ekonomistler araştıracak.

Hadi, zararın yüzde yüzde 90’ını ‘harici unsurlara’ yazalım; bu durumda Abdurrahman Bey’e yüzde 10 ‘katkı payı’ düşüyor ki, bu da nerden baksanız ciddi bir yekûn oluşturuyor.

Neyse, biz gelelim üç gün hiç ortalarda görünmeyen, üçüncü gün çıkıp lütfen bir açıklama yapan Deniz Baykal’ın ‘kapatma davası’ hakkındaki görüşlerine...

Mezkur dava, CHP’li Mustafa özyürek’i sevindirmişti.

Bir ‘solcu’ ve ‘demokrat’ olan özyürek, iddianamede yer alan suçlamaları neredeyse açık bir memnuniyetle karşılamış ve bizi şaşırtmamıştı.

Ben, ‘Avrupa’ görmüş olması hasebiyle, Onur öymen’den ters çıkış bekliyordum.

O da zuhurata tabi oldu.

Daha doğrusu, rahatını bozmak istemedi.

Bütün bunlar olup biterken Latif abi de nereden çıkmıştı?

Latif abi, kapatma davası hakkındaki görüşleri sorulduğunda, hükümetin sair alanlardaki başarısızlıklarını sıralayarak, yapılan şeyi bir anlamda meşrulaştırma yoluna gitmiş ve çok ayıp etmişti.

Deniz Baykal da dün çıkıp lütfen bir açıklama yaptı.

Keşke yapmasaydı ve soğukkanlılığını korusaydı.

Ne diyecekti ki?

Bildik sözleri sıralayacaktı. ‘Biz uyarmıştık ama, dinlemediler. Demokrasilerde pekala partiler kapatılır. Ben ve partim CHP parti kapatmalara karşıyız ama hukukun üstünlüğüne inanıyoruz, hukuka da saygılıyız. Ne yani Yüzde 47 oy alınca hukuk işlemeyecek mi?’ diyecekti.

Nitekim dedi...

Başsavcı’nın yazdığı metni tartışmasını, iddianamedeki gülünç ve tutarsız suçlamalarla ilgili ‘karşı görüş’ bildirmesini, Vural Savaş’ın yazdığı ‘gölge iddianame’yle Abdurrahman Bey’in kaleme aldığı metin arasındaki tuhaf ortaklığa dikkat çekmesini beklemiyorduk.

Fakat soğukkanlılığını koruyabilir, hevesli bir görüntü vermeyebilirdi.

Madem Baykal ‘rejimin sahibi’ gibi davranıyor ve ‘Biz uyarmıştık, dinlemediler’ demeyi tercih ediyor, ben de Latif abiyle ilgili söylediklerimi tekrarlamak istiyorum.

Bu davadan kimseye ekmek çıkmaz.

CHP’ye de çıkmaz.

Baykal, iktidar umudunu siyasi çalkantılara, rejim bunalımlarına bağladıysa, boşuna heveslenmesin.

İktidarı halk tayin eder.

İktidara gelmek için seçim kazanmak, seçim kazanmak için de halkın değer tercihleriyle barışmak gerekiyor.

Zor değil.

Bunu ‘gerici’ addedilen güçler başarabiliyorsa, ‘ilericiler’ pekala başarabilir.

Şu ‘uyarı’ meselesiyle ilgili de bir çift söz söylemek istiyorum.

Baykal, uyarı görevini, nedense, ‘parlamento’ ve ‘demokratik kurumlar’ söz konusu olunca hatırlıyor?

Açıkça darbe övgüsü yapan (ve ‘Menderes’in idamı toplumsal coşkuyla karşılandı’ diyen) yüksek yargı mensuplarına, ‘Ordu göreve’ diye pankart açan akademisyenlere, parlamenter rejime karşı darbe örgütleyen çetelere ses çıkarmıyor.

Ben Baykal’ın, yerinde olsam, şu sıralarda Türk ekonomisine verdiği zarar tartışılan değerli Başsavcı Abdurrahman Bey’i de uyarır, yazdığı metni tartışmaya açardım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi