Nusret Çiçek

Nusret Çiçek

Hayfa’da fıkralar bir başkadır

Hayfa’da fıkralar bir başkadır

Fıkra bu...
Havasına mayasına güven olmaz.
Birisi mesaj olsun diye yollar, diğerleri de yollanan mesajı alır.
İşte Hayfa, işte Filistin...
O ortamdan fıkra mı üretmek daha insani, yoksa olanları insanlığın gözü önüne sergilemek mi? Hangisi?
Ortadoğu’da İsrail zulmü.
Tarihte eşine benzerine rastlamak zor.
Guantanamo denilen sözde hapishanede zulüm gören Müslümanlar yetmiyormuş gibi Filistin halkı İsrail’in cehenneminde yıllardır çoluk çocuk demeden yanıyor.
Osmanlı yadigarı güzelim Filistin’in gerdanlığında utanç duvarı, İsrail’in elinde kimyasal bombalar... Ve de kömür çocuklar...
Kundaktaki çocuklar, bu bombaların altında can verirken bir İsrail askeri Hamas tarafından esir alındı diye dünyayı ayağa kaldırıyorlar.
Hamas ne kadar acımasızmış.
Ya sen?!.
Dünyanın gözü önünde kimyasal bombalar altında kömüre çevirdiğin insanların feryadı hiç mi kulağına, vicdanına ulaşmadı?
İsrail, insan çığlıklarını “ney” gibi dinliyor. Filistin hapishanesine gardiyanlık ona zevk ve sefa veriyor... Ey İsrail! Bir askeri duyuyorsun da kömür olmuş yüzlerce insanın feryatlarını neden duymak istemiyorsun?
İşte o mekanlarda Çılgın Türkler!..
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, Ali Coşkun, Necati Çetinkaya Hayfa’dan bir davet alınca yürümüşler. Davet eden de Hayfa Musevileriymiş.
Muhteşem bir kalabalık eşliğinde karşılama... Necati Çetinkaya Necip Fazıl’ın Sakarya şiirini okuyunca Museviler gözyaşlarına boğulmuşlar.
Aman ne hoş!
Belki de Sakarya’nın ayağa kalkamadığına üzülmüşlerdir!
Belki de son kılavuza...
“Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz
Sen kıvrıl, ben gideyim, Son Peygamber kılavuz!”
O Museviler, Filistin halkı için de bir damla gözyaşı dökmüş olsalardı inanırdım; ama Sakarya gibi bir şiirin anlam ve de mahiyeti karşısında özellikle İsrail’deki Musevilerin gözyaşı döktüklerine pek inanamadım.
Fıkra bir tarafa, bu sahneler ütopik gibi geldi bana.
Hele de Müslüman’ın imamına yakıştırılan fıkradan ne anlarsanız anlayın.
Güya Hıristiyanlar papaz bulamayınca oradan geçen imama teklif etmişler, imam da kabul etmiş. Kilisede vaaz vermeye başlayınca Hıristiyanlar vecd ve huşu içinde kalmışlar. Birisi de arka sıralardan bağırmış:
“Sana Müslüman diyenin Allah belasını versin...”
Tam da zamanımızın mayasına uygun.
Koltuk şaşkınlarına duyurulur.
Öyle ya, imamımız bile koltuğa oturunca papaz gibi olabiliyorsa, demek ki diğerleri dünden papazlaşmış. Altımızda sandalye masa varken değil de koltuğa yerleştiğimizde kabak çiçeği gibi açılıyoruz. Hemen yabancı hayranlığı...
Ve bakıyoruz ki bu beyler mevki şokunda kısmen de olsa asimile olmuşlar.
Söyleyene değil, söyletene bak.
Sözde imam, amelde papazın papazı. Bunlar olmuyor değil...
Görev verenleri demiyorum, alanları bir mercek altına koyun da inceleyin...
Göreceksiniz ki eski halleriyle yeni halleri tutmuyor...
Muhteremler çoluk çocuk akıntıya kapılmışlar...
Bir koltuk uğruna “ya Rab ne güneşler batıyor”...
Yine de vakit geçmiş değildir, bu fıkrayı her kim piyasaya sürmek ihtiyacı duymuşsa bir sefer daha gözden geçirmesini tavsiye derim.
Değilse boyutu Zapsu Hanım ile ekibinin kadın erkek karışımı sergilediği namaz sahnelerine kadar uzanır...
Ucu da gider AK Parti kadrolarına dokunur...
Yazık olmasın, dokunmasın...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Nusret Çiçek Arşivi