Şefik Dursun

Şefik Dursun

Toplum, İslâm’ın cansuyuna muhtaç

Toplum, İslâm’ın cansuyuna muhtaç

Ülkemizin çeşitli yörelerinden çocuklara yönelik cinsel taciz ve istismar haberleri geliyor... Ve tabiî ki; vicdan sahibi her vatandaş bu tür olaylar karşısında üzülüyor ve “neler oluyor” diye kendi kendine soruyor. Bu tür olaylar ekonomik, teknolojik ve bilimsel gelişmelerin hep öne çıkmasını, daha mükemmel olmasını arzuladığımız ülkemizde, toplum hayatını derinden yaralıyor... Toplum olarak alınması gereken tedbirler tespit edilmelidir. Çünkü bugün uzakta meydana gelen olaylar olsa da, toplumumuz için potansiyel bir tehlike oluşturacağı açıktır... Genelde çocukluk çağından daha yeni çıkmış, ergenlik çağındaki ilköğretim okulu öğrencisi çocukların, değişik yollarla istismarı, siyasetin de konuya yaklaşım tarzı ile bir müddet gündemde kaldı... Olay siyaseten değil, daha çok eğitim açısından ele alınmalıdır... Bazı olayların 1 yıl önce meydana gelmesine rağmen, yeni ortaya çıkmış olması ayrı bir konu... Kimi şehirler bu olaylarla birlikte isminin anılmasından utanıyorlar. Utanmak bir kişi, bir şehir ve bir kurum için önemli bir duygudur. Toplum olarak bu duyguyu kaybetmememiz gerekir. Çünkü bu tür olaylar sadece meydana geldiği şehirleri değil, bir ülkeyi bile utandıracak türden. Görüldüğü gibi olayların merkezinde yatılı bölge ilköğretim okulları bulunmaktadır... Bu çirkinlikler ya öğrencilerin kendi aralarında ya dışarıdan birileri, ya da en ürkütücüsü, kendilerine emanet edilen okul yöneticileri veya öğretmenleri tarafından yapılıyor... Bu okullar kesintisiz 8 yıllık zorunlu eğitim uygulamaları ile ortaya çıkmıştır... 8 yıllık zorunlu eğitim de, devletin birçok hizmetinden kesilen ek ödemelerle, milletin paralarıyla yapılmıştır... Aileler devlete güvenerek çocuklarını buralara teslim ediyorlar. Orada devlet tabiî ki okul idarecileri ve öğretmenlerdir.
Eğitim kurumlarımızın ve eğitimcilerimizin üzerine düşen görev son derece önemli; evlatlarımızı hem kendisi, hem de toplumun geleceği için eğitmek... 8 yıllık kesintisiz zorunlu eğitim, 28 Şubat postmodern darbesinin ürünü olarak hep eleştirildi... Bu sistem ile 7 yaşındaki çocuklarla 14 yaşında ergenlik çağına yeni girmiş çocukların birlikte, aynı çatı altında okumaya mecbur bırakılmasının uygun olmadığı belirtildi... Bu uygulamanın pedagojik birçok mahzurunu eğitimciler dile getirdiler... Bazı idarecilerin kendilerine göre tedbirler almak suretiyle sıkıntıları aşmaya çalıştıklarını biliyorum. Bu yatılı okullar daha önceleri de zaman zaman benzer olaylarla gündeme gelirlerdi.
Elbette evlatlarımızı yetiştirmek; eğitmek ve öğretmek suretiyle kendimizin, dolayısıyla toplumumuzun geleceğini hazırlıyoruz. Bunun için ilköğretimden üniversiteye kadar bu ülkenin eğitim-öğretim kadrosu elinden geleni yapmaya çalışıyor... Aslında okullarımızda eğitim yapıyoruz diyorsak da tam olarak doğru değil, sadece öğretim yapıyoruz... Eğitim bir şahsın toplum içinde davranışlarını belirleyen tüm değerleri öğrenmesi ve hayatını bunlara göre düzenlemeye çalışmasını sağlamayı hedefler... Öğretim ise milletine hizmet sunacak evlatlarımızı kaliteli-çağdaş meslek bilgileri ile donatmayı amaçlar. Eğitim ve öğretimi okullarımızın birlikte yürütmesi şu şartlarda mümkün görülmemektedir... Sadece öğretmenlerin ve öğretim üyelerinin davranışları, öğrencilerin eğitimleri açısından etkili ve faydalı olabilmektedir. Bunun da sınırlı olacağını söylemeliyim. Az da olsa öğretmenlerin ve öğretim üyelerinin bu açıdan bakıldığında bile eğitime katkıları son derece önemlidir... Yukarıda bahsedilen olayların bazılarında adı öğretmen olan ama insanlıktan yoksun birilerinin fail olduğunu görüyoruz... Ayrıca yüzlerce kişiyle bir araya gelmekten utanmayan ve buna rağmen yeniden öğretmen olarak çalışmak isteyenleri basından öğreniyoruz. Öğretmenlik kutsal bir meslektir... Bu mesleğe girecek kişilerin sadece bilgilerle donatılması değil, bu toplumun her kutsalına saygılı olarak yetiştirilmesi veya seçilmesi son derece önemlidir... En azından kendilerinde genel ahlâk kuralları aranmalı, geçmişi bu açıdan değerlendirilmelidir.
Şahısların toplumun fertleriyle ilişkilerinde öne çıkan; dürüst olmayı, sözünde durur olmayı, çalmamayı, emaneti korumayı, başkalarının haklarına saygılı olmayı, işini en iyi şekilde yapma ahlâkını ancak eğitimle kazandığını kabul etmemiz gerekir... Çocuklarımıza vereceğimiz dinî eğitim, bu açılardan son derece önemlidir. Müslüman ailelerin çocukları ise o dinin değerlerine göre başka dinin mensuplarıysa, yine o dinin icaplarına göre bu özelliklerde yetişmelerinin imkânları oluşturulmalıdır. Bu noktada İmam-Hatip Liselerinin ve Kur’an Kurslarının önemi ortadadır... Bu kurumlar yetiştirdikleri insanlarla toplum eğitiminin orta direği olmuşlardır. Onların toplum içindeki çekirdek etkileri, ancak milletin dejenerasyonunu arzulayanları korkutur. Yani iyi mühendis, iyi doktor olmak; sadece üretimini kaliteli yapmak, hastasını iyi tedavi etmek değil aynı zamanda toplumun bir ferdi olarak temel insani hususları gözardı etmemek esas olmalıdır.
Bu kurumlara 28 Şubat ile vurulan darbeler sonucu toplum hayatında açılan boşluklarda bu çirkin olayların meydana geleceği zeminler oluşturulmuştur. Sisi’lerin, Fadime’lerin ve Kalkancı’ların oynadığı ahlâksız tiyatronun baskısı altında, kesintisiz zorunlu 8 yıllık eğitim dayatılmıştır, uygulanmıştır. Müslümanlar bu insanların yaptıkları karşısında utanarak sessiz kalmaya zorlanmış ve topluma İslâm’ın cansuyu etkisi silinmeye çalışılmıştır. Meydana getirdikleri sarsıntıların etkileri hâlâ devam etmektedir... Meydana gelen olaylar, çocukların cinsel istismarları, bu kafaların değirmenine su taşımaktadır...
DEVLET, EĞİTİMDE ÜZERİNE DÜŞENLERİ YAPMALIDIR
Eğitimde yine de önemli unsurun, okullarımız olduğu bir gerçektir. Buna rağmen eğitim konusunda yetersiz kalmaktayız... Televizyon ve medyanın olumsuz etkileri karşısında direnebilmek kolay değildir. İnsanımızın kendine ve ülkesine faydalı birer fert olması için asgari hangi değerlere sahip olması gerektiği ortadadır.. Burada “yapma iradesi” önem kazanmaktadır. Zaten çok da iyi olmayan toplumsal yapımız, 28 Şubat ile başlayan İslâm’a saldırı sürecinde oldukça zayıfladı. İlk saldırıya 8 yıllık kesintisiz eğitimle başlayan darbecilerin, hedeflerinin neler olduğu bugünlerde yavaş yavaş ortaya çıkmaktadır. Ancak yıkılan enkazın altında onlar da kalacaklar, bunun farkında değiller.. Çünkü İslâm bu devletin varlık sebebidir... Bu devlet dinini, namusunu ve vatanını korumak için milli mücadelede şehit düşen onbinlerce millet evladının kanı üzerine kurulmuştur... İlk Meclis’in açılışını bilmek gerekir...
Zorunlu eğitimin 8 yıla çıkarılmasına hiç kimse itiraz etmemiştir... Ancak 28 Şubat döneminde “kesintisiz zorunlu 8 yıllık eğitim”i ve Kur’an eğitiminin daha büyük yaşlarda başlatılmasını dayatanlar, bu toplumun can damarlarını iş göremez hale getirdiler... İmam-Hatip Liselerinin kapatılmasını planlamak, Kur’an öğrenme yaşı ile ilgili dayatmada bulunmak, çocuklarımızın eğitimlerinde sıkıntılara neden olmuştur... Ülkede toplumun huzuru için dinî eğitim üzerinde kurulmuş bütün baskıların kaldırılması şarttır. Ayrıca bu dünya etme-bulma dünyasıdır... Kesintisiz 8 yıllık zorunlu eğitimi “Ne pahasına olursa olsun hayata geçireceğim” diyen Mesut Yılmaz, siyasi mefta oldu... O gitti, peki 13 yıldır ülkeye verdiği zararlar görülmüyor mu?..
ZORUNLU EĞİTİM 12 YILA ÇIKARILSIN
Zorunlu eğitim, 8 yıl değil, 12 yıl olmalıdır. Ancak sadece darbecilerin yapmak istediklerinin önüne set çekmek için değil, aynı zamanda bilimsel olarak da kesintili olmalıdır. İlk 5 yıllık temel eğitimden sonra yönlendirme ile meslek liselerine ya da düz liselere öğrenciler zorunlu olarak devam etmeliler. Bu süre 6 veya 7 yıl olabilir. Eğer bir meslekte çalışacak ise dört yıllık eğitim ile kazandırılacak bilgilerin yeterli olmadığı, geçen 13 yıl içersinde görülmüştür. Bunun yerine 6 veya 7 yıllık meslekî öğretim ve eğitim ülke sanayisi için daha faydalı olacaktır.
Kur’an Kursları ile ilgili düzenlemeler yeniden gözden geçirilmelidir. Bu hususun yerine getirilmesi, milletin gönlünde taht kurmuş güzel insan, rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun vasiyeti olarak da siyasilerin bir görevi olmalıdır. İslâm hem toplumun harcı, hem de ferdin eğitimi için önemlidir. Devletin varlığı ve geleceği, İslâm’ın birleştiriciliğine muhtaçtır... İslâm’ın karşı çıktığı ırkçılık, bugün ülkemizi en çok vuran ve terörizmi besleyen önemli bir damardır. Bir milletin kendi öz değerleri ile övünmesi, onun insanî hakkıdır, topluma hiçbir zararı olamaz. Ancak ırka dayalı üstünlük iddiaları, Osmanlı’nın mirasi üzerine kurulmuş bir devlet için hayati tehlikedir...


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Şefik Dursun Arşivi