Mevlüt Özcan

Mevlüt Özcan

Samimi olanlar dava ehli olur

Samimi olanlar dava ehli olur

Yeryüzünde her coğrafî sınırda hepimiz Müslümanlar olarak zulüm altındayız. İbadetlerimiz, dualarımız, feryad-u figanlarımız var. Var amma belâlarımız da eksik olmuyor, acılarımız da bir türlü dinmiyor.

Müslümanlar, ihlâsımızda bir eksiklik mi var dersiniz?

Dua ediyoruz, askıda kalıyor.

Siyasilerimiz (istisnaları hariç) gayretlerimize ihanet ediyor.

Tacirlerimiz aldatıyor.

Çocuklarımızın mürüvvetini göremez olduk.

Arsızlık, hırsızlık aldı başını gidiyor.

Bereketsizlik herşeyimizi istilâ etti.

İhlâsımızı mı kaybettik dersiniz?

Bana sorarsanız bence de ihlâs ve samimiyetler dumura uğradı.

Nedir ihlâs?

İnsanlar görmesin diye bir ameli terk etmek riya, insanlar görsün diye amel etmek gizli şirk. Bu iki hâlden kurtulup orta yolu bulma da ihlâstır. Sadece Allah rızası için hareket etmek ihlâstır. Allah'ın rızası ihlâs ile kazanılır.

Hayatı kazananlar maharetlerini hep ihlâslarıyla elde ettiler.

Örnekleri çok var hem de pek çok.

* Behlül Dânâ bir cuma günü, halk cuma namazı için abdest alırken o da bir eline kürek ateş, diğerine de bir testi su almış telâşla gider.

O'na sorarlar:

- Nereye gidiyorsun?

Behlül cevap verir:

- Cenneti yakmaya, cehennemi de söndürmeye. İkisi ortadan kalksın ki halk, Allah için ibadet etsin.

* Dokumacılıkla meşgul olan bir adam, kumaş dokur ve satar. Sattığı kumaş kusurlu görülüp geri getirilir. Dokumacı ağlamaya başlar. Bunu gören, kumaşı getiren hayretle sorar:

- Neden ağlıyorsun? Kumaş geri geldi de zarar ettim diye mi? Bu kadar üzüleceğini bilseydim geri getirmezdim.

Dokumacının cevabı şu olur:

- Kumaşın geri geldiğine ağlıyor değilim. Benim üzüntüm kumaşın geri gelişi, zarar edişim falan değil. Kumaşa emek verdim, kumaş kusurlu çıktı geri geldi. Ya şu kırk yıllık ömrümün amelleri Allah'a arz edilince ihlâsı yok diye kusurlu bulunup geri çevrilecek olursa ben ne yapacağım? Ben bunu düşündüm. Buna ağlıyorum ben.

Herkes şunu bilmeli:

Hareketler ihlâsa göre değerlenir.

Şeyh Ümmü Sinan, Kur'ân okurken bazı hareke yanlışlıkları yapar. Bu yanlışlıkları duyan talebelerinden biri hayret eder. "Böylesi de olmaz" diye düşünürken uykuya dalar ve bir rüya görür.

Rüyasında büyük ve gayet güzel bir sarayı temâşa eder. Fakat bu sarayın ötesinde berisinde bazı sıva dökükleri var. Bir grup kuş ağızlarında harç olduğu halde gelip o dökükleri sıvarlar.

Bu talebe rüyasını Şeyh Ümmü Sinan'a anlatır.

O da der ki:

- Gâliba sen, okuyuşuma itiraz ettin. Saray benim Kur'ân okuyuşumdur. Dökülmüş sıvalar da hareke yanlışlarım. Allah (CC) o hareke yanlışlarını meleklerine, sıvayan kuşlar gibi tamir ettirir.

İhlâs zulümlerin bitmesine, zâlimlerin mümkünse hidayetine, değilse kahrına sebep olur.

Şeytan sabah namazı vakti girince bir sahabiyi namaza kıldırır. Sahabi sorar:

- Nasıl oldu da beni namaza kaldırdın?

Şeytan der ki:

- Eğer namazın geçseydi o vakit gönülden bir ah çekecektin ki... Senin o samimi figanın iki yüzbin rekat namazın sevabına eşit olacaktı. Böyle bir sevaba ulaşmaman için seni namaz için uyandırdım. Ben hasetçiyim, şeytanım.

Bunlar kime ders olabilecek bakalım...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mevlüt Özcan Arşivi