Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Kurultayı kaset kazandı

Kurultayı kaset kazandı

Başlığı, Doğan Akın’dan arakladım... Ortada böylesine “kullanışlı” bir kaset olmasaydı, Deniz Baykal acul davranıp istifa etmeseydi, Önder Sav 53 yıllık sağlam dostluğu elinin tersiyle itmeseydi, devrimci Kemal’imiz bugün büyük ihtimalle duvarları tırmalıyor olacaktı.

Kazandı, tebrik ederiz.

Bu büyük başarıyı önce o aşağılık kasete, sonra Önder Sav’a, sonra da kendisine yazıyoruz.

Kurultay konuşmasına geçmeden önce, anlamakta güçlük çektiğim bir hususu dile getirmek istiyorum.

Baykal’a ait olduğu iddia edilen görüntüler internet ortamına düştüğünde, partizan medya yazarları ve bazı yanık partililer, “Terbiyesizliktir, şerefsizliktir, montajdır, komplodur, cemaat işidir” şeklinde yüksek volümlü tepkiler verdiler.

Bu tepkiler toplumun geniş kesiminde kabul gördü.

Derken, “Fitneye Son” kampanyaları, “Baykal Baba dön” çığırışları, açlık grevi gösterileri, gözyaşı seremonileri sökün ediverdi...

Sonra bir şey oldu...

Ne olduğunu tam anlayamadık... 48 saat boyunca Baykal’a sahip çıkma iradesi gösteren “partizan medya yazarları” ve bazı yanık partililer, süre bitiminde çark edip Baykal’a sahip çıkanlara şarlamaya başladılar. Yüksek volümlü tepkiler bu kez “Komplodur, montajdır, terbiyesizliktir” diyenlere yöneldi. Baykal artık o koltukta oturamazmış, ne işi varmış elin karısıyla, dönmese daha iyi olurmuş, falan filan... Derken, Baykal’dan kaçış başladı. Hem de kafileler halinde...

Bu “kaçış hızı”nı anlayamadım, bir.

Hep sağlam dostluğuyla anılan Önder Sav’ı anlayamadım, iki.

Partizan medyayı anlayamadım, üç. Kemal Kılıçdaroğlu’nu anlayamadım, dört.

Hani Önder Sav gibilerle değişim

olmazdı... Hani politbüro ortadan kaldırılmadığı sürece gençlerin önü açılmazdı? Hani komploya geçit yoktu? Hani ilkeydi? Hani sadakatti? Hani vefaydı?
Ne oldu?

Sadakatiniz, vefanız, dostluğunuz bu muydu? İşin içinde “komplo” kovalayan cin dikkatinizin süresi 48 saat miydi? Kurultay konuşmasına gelecek olursak...

Hiç gelmeyelim. Mutlak galibi “kaset” olan bir kurultaydan ne çıkacak ki, orada yapılan konuşmadan ne çıksın?

Bir şey çıkmayacak... Kemal Bey partiyi değiştirip dönüştürecekmiş...

Bunu Önder Sav gibi 1930 model politikacılarla mı yapacak? Ecevit kasketiyle mi yapacak? Mehmet Faraç’la mı yapacak?

Değişim ve dönüşüm dediği de hepi topu iki cümle...

Havuzlu villalara karşı çıkıyor ama “havuzlu villa sakinleri”nden oy alan partisini nasıl yeniden “halkın partisi” kılacaklarını söylemiyor... Merdiven altında çalışan başörtülü kızları “hayat sigortası”na bağlayacağını müjdeliyor ama o kızların üniversiteye nasıl devam edeceklerini açıklamıyor... “Faşizme hayır” diyor ama selam göndermeyi ihmal etmediği Ergenekon örgütünün yaydığı faşizm tehlikesinden hiç söz etmiyor... “Yandaş medyadan hesap soracağını” söylüyor ama gözünün önündeki partizan medyayı görmüyor.

Bir de esprili ki, sormayın.

Konuşması boyunca “Recep Bey” deyip durdu ve izleyenleri gülmekten kırıp geçirdi.

Partizan medyanın en coşkun kalemi Ahmet Coşkun, Recep Bey esprisini fena bulmamış... Soner Yalçın ise (gün onun günü), hemen bir “köken araştırması”na girişmiş ve Kureyşan Ocağı mensubu Kılıçdaroğlu’nun Nasrettin Hoca’yla akraba olduğunu saptamış.

Demek ki espri yeteneği Nasrettin Hoca’dan geliyor.

Bunlar ülkeyi yönetecek, ha?

Hey Allah’ım...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi