Abdulkadir Özkan

Abdulkadir Özkan

Bir sabah uyandım ki darbe olmuş

Bir sabah uyandım ki darbe olmuş

Sabah uyanmış işe gitmek üzere otobüs durağına doğru yürüyorum. Ortalıkta hiçbir olağanüstü durum görülmüyor. Zaten o yıllarda Etlik İncirli Piyango Tepede sadece bağ evleri vardı. Bağ ve bahçelerin arasında uzanan daracık bir yoldan ana caddeye gidiliyordu. Bu bakımından etraftaki sessizlik pek dikkatimi çekmemişti. Ta ki yolun kenarındaki iki katlı bir evin balkonundan kendisini gelip geçerken tanıdığım ama fazla bir ilgimizin olmadığı bir hanımın, "Yavrum ihtilal oldu. Sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Evine geri dön" uyarısına kadar. Bir ihtilali ve arkasından ilan edilen sokağa çıkma yasağını ilk defa yaşıyor ve duyuyordum. Daha ne olduğunu da tam olarak kestiremiyordum. Geri eve döndüm, evdekilere de bu haberi ilettim. Ondan sonra da sokağa çıkma yasağının sona ermesini beklemeye başladık. Haberlerden öğreniyordum ki Demokrat Parti milletvekilleri, iktidara yakın bazı bürokratlar, üst düzey emniyet mensupları bir bir toplanıyordu. İçimden bir şeyler akıp gittiğini, yüreğimi derin bir hüznün kapladığını hala hatırlıyorum. Çünkü, rahmetli dedem Demokrat Partiliydi ben de onun etkisi ile o partiyi tutuyordum. Böyle olunca tuttuğum partiye karşı darbe yapılmış, sevdiğim insanlar toplanmaya başlanmıştı. Bu yönüyle 27 Mayıs 1960 darbesi hem yaşadığım ilk darbe ve hem de sanki bana ve benim gibi düşünenlere karşı sopa gösterisiydi. Dedem ihtilali görmeden vefat ettiği için o dehşet manzarasını yaşamadı. Ama bize yani Demokrat Parti taraftarlarına darbe sabahından itibaren, mahkemeler süresince ve infazların ardından hep acı düştü. Her akşam radyodan Yassıada Mahkemelerini dinlemeye çalışırdık. Millete duruşmalar boyunca "Sabık ve sakıtlar... Elleri bağlı olamadan duruşma salonuna getirildiler" sözlerini ezberlettiler. Bu arada CHP yandaşlarının tavırları, kendileri gibi düşünmeyenlere karşı tutumları ve söylemleri gerçekten acı vericiydi. Hatta çalıştığım kurumdaki bir arkadaşın benim Demokrat Partili olduğumu bildiği halde darbeyi övmesi memleketin hainlerden kurtarıldığını söylemesi, tüm Demokrat Partilileri suçlaması, hatta aşağılaması karşısında öfkelenmiş kendisine karşılık verdiğimde, "Seçimler olsun, iktidara bir gelelim sizin gibilere ne yapacağımızı biliyoruz" diyerek işi tehdide kadar götürmüştü. Gerçi seçimler olmuş CHP tek başına iktidar olamamışsa da koalisyon olarak hükümete gelmişti ama o arkadaş bir daha bana karşı kötü bir tavır takınmamıştı. Hatta gündüz çalışıp geceleri de liseye gidiyor olmamdan dolayı hep takdirlerini belirtmiştir. Sanıyorum ihtilal heyecanı ve coşkusu bazı CHP'lileri çıldırtmıştı. Bu çılgınlık sebebiyle bir takım asılsız ihbarlar nedeniyle etrafta bırakın DP taraftarı, sempatizanı bile kalmayacaktı. İhtilalciler bir süre sonra baktılar bu ihbarların sonu gelmiyor işleme koymadılar.

Adına ister darbe ister ihtilal deyin siyasete siyaset dışı güçlerin müdahaleleri kesinlikle iyi sonuç vermiyor. Sadece kin ve düşmanlıkları körüklüyor, toplumu bir ayrışmaya sürüklüyor.

Bugün geriye dönüp baktığımda anayasayı ihlal edenlere(!) karşı anayasayı korumak adına yapıldığı ileri sürülen ihtilalin üzerinden 50 yıl geçmiş olmasına rağmen o gün ihtilalcilere alkış tutan ve destek veren zihniyette hiçbir değişiklik olmuş değildir. Şunu demek istiyorum, kesinlikle darbeler bir ülke için çözüm değildir. Millete tepeden inme dayatmalar toplumu dönüştürmüyor, sadece dönüştürülmüş gibi bir görüntü ortaya çıkıyor. Yani toplum sindiriliyor. Eğer 1960 darbesi ile toplum darbecilerin istediği noktaya getirilebilmiş olsaydı ilk seçimlerde CHP'nin tek başına iktidara gelmesi gerekmez miydi? Ya da 12 Eylül 1980 darbesinin ardından darbeciler istedikleri hedefe ulaşabilmiş olsalardı Özal'ın ANAP'ı tek başına iktidar olur muydu? O yaşadığım ilk darbeden bu yana doğrudan ya da dolaylı 4'ten fazla siyasete müdahale oldu ama hiç birisi yapanların arzularını gerçekleştirmedi. Sadece her seferinde toplumun bir kesimi hep acı çekti. Bazen de tüm kesimler bu acıdan nasibini aldı. 12 Eylül 1980 darbesinde olduğu gibi. Çünkü haftanın 5 günü Askeri Mahkemede duruşmaları takibe giderdik. Her gün bir değişik kesimin duruşması vardı. Bunlardan birisi de bizim mahkememizdi. Yani 4 gün gazeteci olarak duruşmaları takip ederken bir günde sanık sandalyesine otururduk. Denebilir ki darbeciler her düşünce ve inançtan insanı Mamak'ta toplamış hepsine aynı muameleyi layık görmüşlerdi.

Demek istediğim o ki; artık bunca tecrübenin ardından bazı çevrelerin hala darbelere bel bağlaması, darbelerle ülkeyi kendi insanına karşı korumak gibi bir sakat anlayışı terk etmeleri, insanların kimliklerini açıklayabilmelerinden korkmamaları, özellikle de demokrasinin rejim için bir tehlike olduğu saplantısından kurtulmaları gerekiyor. Yoksa kesinlikle bu ülkede huzur içinde yaşamamak mümkün değildir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdulkadir Özkan Arşivi