Metin Hasırcı

Metin Hasırcı

Çanakkale anlatımları

Çanakkale anlatımları

İçinde bulunduğumuz Mart ayı, milli hayatımıza çok büyük ve derin mânâlar yüklemiş vak'alarla doludur. Elbette ve elbette 5 ilâ 18 Mart 1915 günleri arasında Gelibolu Yarımadası'nda daha ziyâde ağırlıklı geçen İtilaf devletleri (İngiltere, Fransa) donanmalarının çanakkale Boğazı'nı geçme hamlesinin akamete uğratıldığı, o günden bu yana deniz savaşları zaferimiz olarak andığımız vak'a, en mühim ve iftihar edip, müftehir olduğumuz vak'adır.
O muhteşem savunma netice itibariyle mağlubu olarak çıktığımız 1. Dünya Savaşı'nın, galip gelinmiş bir safhasının zaferidir, çanakkale Deniz Zaferimiz. Bunu her sene milletimizin minnet ve şükrânla yâd etmekte olduğu ve de her geçen sene bölgeyi ziyaret, şühedayı hatimlerle, Yâsinlerle, Fatihalarla anmak, târihi mefahirimize yaklaşım bakımından faydası neşredilen kitaplar, verilen konferanslar elbetteki kültür dağarcığımıza önemli ilâveler kazandırmaktadır.
Hiç unutulmamalıdır ki; 12.Mart.1921’de TBMM’de kabul edilen İstiklâl Marşımız, şâiri tarafından gözbebeğimiz olan ordumuza ifadesiyle ithaf olunmuştur. Neden? Dünyada ordusu milletin bağrından çıkan bir ordunun sahibi olduğumuzdan, aynı zamanda şâir bu ithafı ile de, ordumuzun hayat menbaı olan milletimize ithaf etmiş olmaktadır. Böylece de, Ordu / Millet kavramı bize has bir isim olarak kendini gösteriyor. Asker tarifimizde ise, erden mareşale kadar olan ordu mensuplarına asker denir. Anlatımının yanında ordu mensuplarımızın Mehmetçik lakabı, asker ocağının Peygamber Ocağı'na mensup olanların adı gibidir. Böyle olmadığını söyleyenler olsa da, onlar istisnadan başka bir şey değildirler. 12.Mart.1971 ise, ülkemizde 1960 İhtilâli'nin açmış olduğu çığırı devam ettiren bir darbe-i hükümet olayıdır. Elbette dünyada vukua gelen vak'aların hem muvafıkları, hem de muhalifleri vardır. Her iki taraf da, bugün geldiğinde, eğilimleri istikametinde vak'ayı yâd ederler.
16.Mart.1920 ise, İtilaf devletleri'nin (İngiltere, Fransa, İtalya, Yunanisten vs.) İstanbul’u işgâl günüdür. Bu işgâlin milletimizi kederdide eden hususiyeti, Şehzadebaşı karakolumuzda sabaha karşı yılan sessizliğiyle uyumakta olan askerlerimizin ani bir baskın neticesinde çoğu bando askeri olan silahsız Mehmetçiğin altı tanesini şehid edip, 15 Mehmetçiği de yaralamış olmalarıdır. Bu şehidler, Edirnekapı Sehitliği'nde toprağa verilmişlerdi. 1923'ten,1958'e kadar her sene karakol önünde yapılan törenlerle askeri ve mülki erkânın katılımıyla anılmaktaydı. 1958’de şimdiki İstanbul Büyükşehir Belediye Binası'nın yapımını sağlamak için yapılan istimlakde söz konusu karakol da yıkıldığından, artık tören yapılmaz olmuştu. Hurşit Tolon Paşa, 1. Ordu Kumandanlığı görevini deruhte ettiği zaman 16.Mart.1920 yılı şehidlerimizin kabrini yeniden tanzim ettirmiş ve anılmalarına vesile olan merasimleri ihya etmiştir.
18.Mart.1915 gününün İtilaf Devletleri'nin “çanakkale geçilmez” anlayışına gelmesi için yediği ilk Osmanlı şamarını tatma günüdür. 18 Mart sonrasında kara savaşlarına teşebbüs yolunu seçen düşman 9.Ocak.1916'da 1 sene, 2 ay, 6 gün sonra cebîn bir halde kaçmayı seçti. çanakkale Boğazı eğer geçilseydi ne olurdu? Bu sorunun cevabını, “çanakkale Mahşeri” romanının yazarı değerli arkadaşım, dostum Mehmed Niyazi Bey’in verdiği uzun listeden birkaç tanesine satırlarımızda yer verelim: “Sör Winston çörçil: çanakkale'yi geçemeyişimiz, beni çeyrek asır siyasetin dışına fırlattı.. Biz, çanakkale'yi geçemedik, 8.5 milyon Avrupalı öldü. Rusya komünist oldu.. çin komünist olurken, 50 milyon insan öldü.”
Mehmed Niyazi Bey böyle söylerken, ben de diyorum ki; çarlık Rusyası, Deli Petro’dan beri yâni 1710'lardan beri, hayalini kurduğu sıcak denizlere Karadeniz boğazını geçip çanakkale yolu ile inme imkânını kaybetti. Muhterem okurlarım; bu çar’lar varya, bunlar ilk erkek torunlarına Kostantin adını verirler. İstanbul’a girebildikleri takdirde Bizans devletini ihya edip, hazırladıkları torunu tahta oturtmayı planlamışlardır; ancak hakikat, çanakkale zaferimizin bu hülyaları yok eden olmuş olduğudur.
ANLATIMCILAR
Elbette hamaset, bir toplumun manevi gıdasıdır. Nasıl et vücuda elzemdir, hamaset de ruhumuzun ihtiyaç duyduğu heyecana geldiği ifadattandır. Bu bakımdan bireysel fakat imânı kuvvetlendirici, sosyal yaklaşımları olan vak'aları dile getirdikleri, 253 bin şehidin evli olanlarının eşleri, ninelerimizin katlandıkları zorlukları dile getirmek, eşlerinin emaneti olan anne ve babalarına sahip çıkıp beraberce idâmei hayat etmelerini, şehid yavrularını yetiştirip ocağını tüttürdüklerini anlatım içinde bulundurmak, saatler süren askeri harekât anlatımının özetlenerek duyurulması daha isabetli olur diyorum. Fiemanillah.


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Metin Hasırcı Arşivi