Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Devr-i Saadet Modeli

Devr-i Saadet Modeli

Ondokuzuncu yüzyılın ortalarından Yirminci Yüzyılın ortalarına kadar korkunç bir dinden kopuş ve bütünüyle maddeye yöneliş vardı...
Dünya ne kadar mânâdan uzaklaşıp maddeye yöneldiyse o kadar yandı, acı çekti...
İki dünya savaşında âdeta varlığını yitirdi!
İnsanlık âlemi maddeciliğin sonuçlarını doludizgin yaşadı. Maddeciliğin sonucu olarak doğup gelişen komünizmin, faşizmin ve sair sertliklerin estirdiği rüzgârlarda yıllar boyu savruldu. Sevgisizliği, ahlâksızlığı, adâletsizliği, yolsuzluğu, bencilliği, başıboşluğu, betonlaşmayı, çevre kirliliğini, rüşveti, vurgunu, uyuşturucu belâsını ve bunların olumsuz etkilerini gördü.
Anladı ki, atılan taş ürkütülen kurbağaya değmemiştir. Maddi refah karşılığında, insanlığın huzur ve mutluluğu kurban edilmiştir...
Bununla birlikte dünya nüfusunun küçücük bir kesimine ancak maddi refah sağlanabilmiştir...
Büyük ekseriyetin tüm medeni imkânlardan, hatta temiz su ve doğru beslenmeden mahrumiyeti, vicdanı tümüyle bozulmamış Batılıları bile incitecek seviyededir.
Artık akil insanlar daha “insanca” yaşamanın ve yaşatmanın yollarını arıyorlar. Dolayısıyla dini değerler yeniden keşfediliyor.
Oysa Voltaire'den Marks'a kadar, “Aydınlanma çağı”nın Avrupalı tüm düşünürleri, dinin, fetişizmden ve animistik boş inançlardan ibaret olduğuna, dolayısıyla da yirminci yüzyılda ortadan kaybolacağına inanıyorlardı.
Tam tersi oldu. Yirminci Yüzyılın son yarısından itibaren, din gerçeği, bütün ağırlığıyla kendini hissettirmeye başladı. Bunun Türkiye’yi etkilemesi kaçınılmazdı. Nitekim etkiledi. (Demek ki seksen yıldan beri laikliğin tartışılması bu zemine oturuyor).
Dine dönerken, insanlık, bazılarının sandığı gibi, elbette bilimden vazgeçmeyecek, sadece, hayatı daha yaşanır kılma yolunda, yeni ufuklar ararken, bilimin gerçekçiliği ile birlikte dinin diri tutan nefesini de yaşayacaktı.
Bugün biraz da bu konuların tartışılması gerekiyor. çünkü başörtüsü tartışmalarıyla “mecburi din dersi olurdu olmazdı” tartışmalarının kökeni buradadır...
Doğrusunu isterseniz bu konuları tartışmak, her türlü manipülâsyona açık, üstelik yeni ufuklardan mahrum Türk siyasî hayatını tartışmaktan daha ilginç geliyor bana.
Şimdiki halde derin soru şu: Dünya ahlâki normları yeniden inşa etme ihtiyacı içinde, dini hayatı yeniden keşfediyor, ama acaba hangi din daha öne çıkmaya aday?
Yirmibirinci yüzyıla damgasını hangi din vuracak?..
Hangi dinin mesajı daha yoğun biçimde insanlık tarafından benimsenecek?
Bu konuda bazı ipuçları var: Avrupa ve Amerika'da Hıristiyanlık geriliyor. Kiliseye düzenli olarak devam eden Hıristiyanların sayısında her yıl azalma meydana geliyor. Mesela Avrupa’nın en gelişmiş ülkesi olan Almanya'da yaşayan Hıristiyanların yüzde yetmişten fazlası kilise ile irtibatını kesmiş durumda... Bunun sonucu olarak da kiliseler, bildiğiniz üzere Müslümanlara satılıyor, camiye dönüştürülüyor.
Amerika'da da durum pek farklı değil. Amerika ve Kanada Kiliseleri Yıllığında verilen rakamlara göre, Birleşik Metodist Kilisesi’nin üye sayısı, 1965'te 11 milyon iken, 1988'de 9 milyona, 1993'te 6 milyona, 2005’te de iki milyona düşmüş. Rahibe sayısı ise 176 binden 107 bine gerilemiş.
Peki kilisesinden kopan Batılı, tamamen dinsiz mi kalacak?
Mümkün olmakla birlikte bu çok zor bir şey. çünkü insan, yaradılış itibariyle, sınırsız bir güce dayanmak ister. Bu bakımdan din, insanlığın vazgeçilmez ihtiyacıdır.
Yani Hıristiyanlıktan geriye kalan boşluk bir şekilde dolacaktır.
En akılcı ihtimal, bu boşluğun İslâmiyet tarafından doldurulacağıdır. İslâmiyetin çağdaş insanın ihtiyaçlarına cevap verebilen tek din olması onu bu kulvarda en imtiyazlı din haline getiriyor.
Anlaşılan İslâmiyet, önümüzdeki yıllarda, Avrupa ve Amerika'da, şimdikinden çok daha ağırlıklı biçimde konuşulacak bir din haline gelecektir.
Belki de bunun kırılması için misyonerlik faaliyetlerine hız verildi, İkiz Kuleler’in uçurulması gibi terörist eylemlere gidildi?..
İslâm dünyasındaki geriliğe ve üzücü, hüzünlendirici kimi gelişmelere rağmen, içinde bulunduğumuz çağ “İslâm çağı” olabilir. Müslüman milletler bunu idrak ile kendilerine biraz çeki düzen verebilirlerse, bu oluş daha da hızlanabilir.
Her hal-u kârda, kendi eksenleri etrafında yeni bir dünya düzeni kurmak isteyenlerin hevesleri kursaklarında kalacaktır!
Hiç moralinizi bozmayın. Kendinizi özlediğiniz ve beklediğiniz anlamda bir “Yeni Dünya Düzeni”ne hazırlayın!
Aşiretten devlet çıkarmayı başaran bir neslin torunları, yeni “Yürek İnkılâbı”nı başlatmayı da başaracaktır inşallah!


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi