Hüseyin Öztürk

Hüseyin Öztürk

Referandum Retçilerini Anlamak İçin Korkunç Dram (3)

Referandum Retçilerini Anlamak İçin Korkunç Dram (3)

Bir akşamüstü Rizko Sivas kampına çıkagelir. Yamalı elbiseler içinde, ufak tefek, yüzü gözü yaralı, dayaktan ayakları şişmiş ve yürüyemez durumda. Üzerinden otomobil geçmiş gibi mecalsiz, adeta pelteleşmiş bir zavallıdır!...
Yerli yersiz, sert yumuşak, işkenceli işkencesiz bütün sorgulama metotlarının kullanılmasına rağmen, bırakalım ilgili olduğu yedi düvel hakkındaki bilgileri, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun beş ilini bile sayamayan bir zavallı gariptir.
Evet, Rizko kendi ilinin etrafındaki beş ilin ismini sayamıyor. Biraz dayaktan, biraz hakaretten, biraz korkudan sayamadığı beş ilin ismini, Sivas Kampı’na gelip rahata kavuştuktan sonra da sayamaz. Tabii cehaletten ve zavallılıktan.
Evet, Rizko Sivas Kampı’na gelir, şaşkın, kimsesiz ve zavallı. Herkes ona yardım etmek ister. O da herkesin hizmetine koşar. İlk iş olarak da kampın ağa koğuşlarından birinin ayak işlerini üzerine alır. Bu işlerden aldığı üç beş kuruşluk bahşişlerle de geçimini sağlar.
Kampta da sorgulamalar, soruşturmalar, gidip gelmeler devam eder. Bu arada Rizko neyin ne olduğunu da anlar ve öğrenir. Tabii iddia ve ithamların hiçbiri hakkında tek delil bulunamaz. Çünkü hiçbir şey gerçek değildir ve hadise baştan sona hayalden ibarettir.
Hele yedi düvelle ilgili casusluk hikâyesi alay konusu haline gelir. Sonuç olarak bir gün Rizko hâkim huzuruna çıkar. Artık hâkim de Rizko da ve bütün kamp sakinleri de her şeyi bilmektedir. Hâkim Rizko’ya sorar;
“Oğlum, bak bütün millet ihtilali tanıyor. Sen neden tanımıyorsun?”
Rizko her şeyi bilmesine ve ne söyleyeceğini günlerce ezberlemiş olmasına rağmen şaşırır, kızarır, bozarır ve gözyaşlarını tutamayarak;
“Hâkim Beyim, elini öpirem, ayağını öpirem, ihtilali de tanirem, herkesi de tanirem,” der ve Sivas kampından salıverilir. Salıverilir ama yediği dayaklar, gördüğü işkenceler ve çektiği ıstıraplar ne olacak? Yaşadığı Cehennem hayatının faturası kime çıkacak?”
……..
Evet, Mehmet Turgut’un anlattığı Rizko’nun işkencesi ve sorgulaması böyle sona erer. Rıza Uncu’ya borcu olan öğretmen, Rizko’nun gözünde “eğitmendir” denilmişti başlarda. O dönemlerde okuma yazma konusunda azıcık bilgi sahibi olan CHP’liler, köylerde ve şehirlerde öğretmen olarak istihdam edilirmiş.
İşte Rıza’nın başına çorap ören de böyle birisi. Yoksulun, fakirin, dulun, yetimin savunmasız kimselerin sırtından inmeyen bu zihniyetin iç yüzünü anlatan böyle yüzlerce dram var bu ülkenin her köyünde, kasabasında, vilayetinde.
Referandum Retçilerinin idam ettiği rahmetli Başbakan Adnan Menderes’le ilgili çocukken dinlediğim bir sahne geldi aklıma. Şimdi adının Mehmet olduğunu hatırladığım ve Ankara’da mı oturur veya başka yere mi göçtü bilmem ama tanıdığımız bir taksici vardı.
Taksici Mehmet, 1960 darbesi sırasında Yassıada’da askermiş. Menderes başta olmak üzere diğer bakan ve milletvekillerinin kapılarında epey nöbet tutmuş. Her nöbetinden sonra saatlerce ağlarmış, “Böyle zulüm olur mu” diye. Bir tanesini şöyle anlatmıştı:
Yine kapı nöbetindeyken, Menderes’in koğuşuna girenler çıkanlar olurmuş. ‘Bilmezdik kimler olduğunu, zaten bakamazdık yüzlerine, baktırmazlardı, arkanızı dönün, vazifenizi yapın’ derlerdi. Ben de öyle yapardım ama içeriden gelen konuşmaları da duyardım. Bazen göz ucuyla baktığımız olurdu.
Bir keresinde içeri girenlerden birisi, içtiği sigarayı, Menderes’in eline bastırarak; “İhtilali kim yaptı ulan” diye kükreyerek sordu: Rahmetlinin canı çok yanmış olmalı ki ağlayarak; “Siz komutanım” diyebildi. İşte o gün on yaş birden ihtiyarladığımı hissettim.
Sonra çıkarken bana; ‘Hiçbir şey duymadın ve görmedin ulan it,’ deyip gittiler.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüseyin Öztürk Arşivi