Her şey yolunda ve kontrol altında.
Düzensizlik içinde bir düzen vardır.. Akıllı bir politikacı şartlardan şikâyetçi olmaz. Oluşan şartlardan nasıl kurtulacağını değil, bu şartları nasıl kendi lehine döndüreceğini düşünür..
Bana kalırsa bu süreç, darbe çevrelerinin elini kolunu bağlayan, işini, zorlaştıran, AK Parti'yi ise yücelten bir süreç..
"Beterin de beteri var" derler ya, gelinen nokta işte böyle bir şey.
7-8 Şubat'ta İlhan Selçuk krize davetiye çıkartan açıklamalarında ne diyordu: “Her şey elden gidiyor. Tuhaf bir durum var.. Bakalım ne olacak? Şimdi yalnız iki tane şey var. Eğer kapatma davası açılırsa, bir de üstüne ekonomik kriz gelirse, Türkiye biraz karışırsa bir umud doğabilir yani. çünkü normal yollardan bunları mümkün değil yani iç savaş olmaz da, yani bir noktada eğer ortalık karışırsa hem ekonomi, hem siyasi olarak belki asker de gelirse bir şey olabilir..”
Aslında asker de gelse olacak bir şey yok. Gelecek asker bu kafada ise halka karşı tutunamaz. Sonra keser döner, sap döner, yine bunların defteri dürülür.. Değilse bunların işi daha da zor!
Kafa bu. Siyasi kriz, ekonomik kriz çıkartmak isiyorlar. çeteler bunun için devrede. Bazı işadamları, mezar soyguncusu gibi, kriz olsun da vurgun yapalım, eski hesapların, borçların üstüne yatalım hesabında.. Bunların sözcülüğü yapan Media organları ve onların içinde de Media tetikçileri var..
Ey ahali, duyduk duymadık demeyin, Faili Meçhuller, Darbeler, Ekonomik Krizler, Terör ve irtica yaygaraları, tüm bu kanlı ve kirli işler, bu çetelerin başının altından çıkıyor..
Bunlara yargı da işlemiyor.. Bugüne kadar böyle geldi, böyle gideceğini sanıyorlar.
Şimdi, gelinen noktada her şey ortaya çıktı ve tarihi bir fırsat doğdu..
İktidar partisini ve Cumhurbaşkanını birlikte sanık yapan bir iddianame Türkiye'de değil, dünyada bir ilk.. Tartışma yargı darbesi mi, darbe yargısı mı ekseninde sürüyor..
Ben geçtiğimiz günlerde Anayasa Mahkemesi'ne yazılı olarak başvurarak, bu iddianameye ilişkin “Ergenekon çetesi dosyasında bazı bilgi ve belgeler var. Bunları soruşturmak gerekmez mi” dedim.. İddianame mahkemeye verilmeden önce çete sanıklarının bilgisayarında ne geziyor?. Cumhuriyet / İlhan Selçuk bu belgeyi nasıl elde etti? Darbeciler, ya da çete, iktidara karşı planlarını yargıyı kullanarak/ yargıyı istismar ederek hayata geçirmek konusunda yargı içinde kendilerine müttefik arayışı içine girdiklerine dair iddialar ortalıkta dolaştığına göre, kimler, bu konuda kimlerle ne konuştu, görüştü? “İddianameye ilişkin yapılan telefon görüşmeleri kayıtları var” deniyor, bunlar kimler? Halkın zihninde, bu iddianame sanki dışarıda hazırlanıp servis yapıldı gibi bir izlenip bırakıyor... Bu iddianın gerçekliği ne? Bu iddianamenin bir kitaptan alıntı yoluyla hazırlandığı yazılıp çiziliyor, işin aslı ne?
Ama dikkate alınmadı.. Şimdi Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay ciddi bir şaibe ile karşı karşıya.. Anayasa Mahkemesi bu iddianameyi kabul etmekle bu şaibeye bulaşmış oldu!
Şöyle diyenler de var: Bu durum darbe olmasından daha iyidir.. çünkü yargılama süreci darbe gerekçesini ortadan kaldırır. Bu da iktidara zaman kazandırır. Anayasa değişikliği ile bu iş hukuk yoluyla sonuçlandırılabilir ve Anayasa değişikliği referanduma götürülürse, bu aynı zamanda yargılama ile ilgili bir referandum anlamını taşır. Hatta bu işin sonunda AK Parti bu işten kârlı çıkabilir
İddianame birçok yönden tartışmalı. Bu iddianamenin mahkemeye verilmeden Ergenekon çetesinin bilgisayarında bulunması başka soruları akla getiriyor. İddianame ve Yargıtay başsavcısının hazırlıkları ile ilgili çete zanlılarının telefon görüşmelerindeki ifadeler de bu kuşkuyu artırır nitelikte
öte yandan, Cumhurbaşkanı hakkında bu şekilde dava açılamaz.. Bu iddianamenin bu yönden kabul edilip edilmeyeceğinin oylanması dahi mümkün değil.
Hukuk siyasete kurban edilmiştir..
Şimdi Tayyib Erdoğan'ın yapması gereken birkaç şey var.. Yüzünü halka ve Hakk'a dönecek, istihbarat akışını canlı tutacak, arkasına bakmadan cesaretle ve kararlılıkla olayların üzerine gidecek. Eğer dağınık, tutarsız, çelişkili, öfkeli, yorgun bir görüntü verirse, kendi adamlarını bile yanında tutamaz. Baykal'ın düştüğü hataya düşmemeli yani... İçerden de, dışardan da destek görmez.. Dikbaşlılığa gerek yok, ama başı dik tutmak gerek.. Fevri değil vakur..
Bunu yaparken, bir yandan da partisinin birlik ve bütünlüğünü sağlayacak. Karı-kız ve parasal ilişkileri sebebi ile tehdit ve baskı altına alınıp, çeteler tarafından kullanılma ihtimali olanları kendisi kontrol edecek.. Bakanlıklar ve il örgütlerinde cezacı, halka baskı uygulayan, yolsuzluk yapan, rüşvetçi birtakım personel ve bu işe aracılık eden partililer ve yerel yönetimlerdeki, korkak, ham ve hantal, kaypak, fikir kabızı, protokol adamı tipi, konduğu kabın şeklini alan binbir surat tiplerin de yakın takibe alınmasında yarar var.. Ha bunlar AK Parti yönetimine ders olsun. Bir daha adam seçer, aday gösterirken daha dikkatli olsunlar.. Paragöz, yalaka tiplerden uzak dursunlar..
Bir de çeteden kurtulmak, kopmak isteyen, söyleyecek çok sözü olan birtakım kişiler vardır. Eğer onları yanınıza alır ve konuşmaya ikna edebilirseniz, çeteye karşı eliniz güçlenir.. İstihbaratı bu anlamda sadece bilgi almak için değil, operasyonel anlamda başka türlü de kullanabilirsiniz!
Derhal Anayasa değişikliği ve 301 gibi insan hakları ile ilgili konuları hızla gündemine alacak, TSK, yargı sistemini hızla iyileştirecek ve parti kapatmayı önleyici hukuki tedbirleri bir an önce işleme koyacak.. Ve tabii borsa, döviz ve piyasa hareketini ciddi bir şekilde kontrol altına almak zorunda.. Darbe ve çeteye destek veren çevrelerin media ve sermaye ile bağlarının kesilmesi ve kayıtdışı silah stoklarının bir an evvel tasfiye edilmesi gerek.
Bu çevrelerle uzlaşma, erteleme, hafiften alma gibi oyalanmalara kesinlikle itibar edilmemesi gerekir. Suikast timlerine karşı da dikkatli ve tedbirli olunması gerekir..
Karanlığın en koyu anı aydınlığa en yakın olduğu zamandır..
Erdoğan, Napolyon'un Elbe'den geri dönüşünü okumalı, şimdi..
Şimdi bir adım geri değil, bir adım ileri lütfen. İnanın her şey daha iyi olacak.. Selâm ve dua ile