Selahaddin Çakırgil

Selahaddin Çakırgil

‘Cumhûriyet’in temel ilkesi, laiklik değil; ‘cumhûr

‘Cumhûriyet’in temel ilkesi, laiklik değil; ‘cumhûr

1933’de Almanya’da Hitler, Amerika’da da Roosevelt iktidara gelmişti..
Roosevelt iktidara geldiğinde, Yüksek Mahkeme, hemen her uygulamanın yolunu yargı adına kesiyordu. çünkü, Amerikan Kongresi’nce ömür boyu kaydıyla seçilen Yüksek Mahkeme yargıçları, 19. yüzyılın hantal hukuk mentalitesini taşıyorlardı.. Ve, onlar değiştirilemiyordu..
Sonra.. 9 yargıç emekli olunca, o fiilî ‘yargıçlar hegemonyası’ sona erdi ve Roosevelt’in yolu açıldı..
Bugün, Türkiye de benzer bir problemle karşı karşıya; bir ‘yargıçlar devleti’ ve hattâ ‘yargıçlar diktatoryası’na doğru ilerleniliyor.
Bu tesbit, sadece son durumla ilgili sanılmamalı..
Bu sütunda,‘yargıçlar diktatoryası’ başlığıyla daha önce de birçok makale yayınlandı..
Şimdi; bu ‘fiilî diktatörlük’ son kertesinde.. ‘Milletin silahını millete çevirmek’ şeklindeki ‘komitacı, ihtilalci, darbeci, laik/kemalist jakobenist ’ odakların millete yaşattıkları acıların, ödettikleri ağır bedellerin aynı yöntemle tekrarlanmasının şiddetli sosyal tepkilerle karşılaşacağı korkusu yüzünden; aynı rol, ‘kemalist/ laik’ diktacı sulta ve tahakkümcülüğün sürdürülmesi için, ‘yargı’ya verildi.. Bir farkla ki, geçmişteki bütün darbelere/ darbecilere istenilen şekilde hizmet sunmuş olan yargı kurumunun, bu kez kendiliğinden (imiş gibi), devreye girmesinin gerektiği, ‘28 Şubat 1997’lerdeki ‘Gen. Kur. Brifingleri’nden kalan bir meş’ûm mîras..
Gerçi, öncesinde de, Yargı hep, şeklî değil, gerçek iktidarı elinde tutan güçlerin emrinde olmuş ve onların zorbalıklarına ‘adâlet’ kılıfı geçirerek, kitlelere sunmak gibi bir fonksiyon ifâ etmişti.. Ama, ‘28 Şubat 1997’den sonra, emirle değil, zâhiren kendi inisiyatifiyle ve ‘Bu laik rejimi sadece askerler değil, biz yargıçlar da koruruz!’ anlayışı geliş(tiril)miştir. Esasen, mâlum ‘ilke ve devrimler’i, ‘hukukun kaynağı’ olarak kabul eden bir yargıdan ne beklenir? Ki, ‘devrim kanunları’ denilen bir kısım kanunların, ‘insan hak ve hürriyetlerine aykırı sayılamayacağı’nın bile anayasayla hüküm altına alınması, başka nasıl izah edilebilir? ‘Bu kanunların insan hak ve özgürlük anlayışıyla bir ilgisi yoktur, ama, kabule mecbursunuz!’
Baykal, ‘Laiklik millete sorularak mı kabul edilmiştir?’ derken, bunu hatırlatıyor, gerçekte..
Ve MHP lideri Bahçeli de, ‘Referandum kumarına başvurulmamalıdır.’ derken, aynı korkuyla, egemen güçlerin tahakkümünün sona erebileceği korkusuyla hareket etmiyor mu?
Yani, sindirilmiş bir ‘cumhûr’ adına oluşturulmuş bir ‘korku ve zorbalık cumhûriyeti’!’
‘Cumhûriyet’ adıyla oluşturulan yeni sultacı rejime‚ ‘laisizm’, bir ‘deli gömleği’ gibi zorla giydirilmiş ve ‘Bu, cumhuriyet’in temel şartıdır..’ denilmiş.. Yersen.. İşte havuç, işte sopa!..
Halbuki, gerçek bir ‘Cumhûriyet’ sisteminde, en temel ilke, ‘cumhûr’un iradesi’dir..
İşte bu noktada, ‘Ya, cumhûr iradesi adına diktatörlük kurulursa!’ korkusu dile getiriliyor.
Evet, bu olabilir.. Ama, bunun çaresi, ‘O halde, halk iradesi adına birileri dikta rejimi kuracağına biz kuralım!’ değildir. Bu gibi ihtimallere karşı, tedbir yine ‘cumhûr’un iradesiyle konulur, birtakım diktacı çerçevelerle değil.. Ama, Türkiye işte bu fâsid daireyi kıramıyor.
Geçenlerde, A. Altan, ‘Taraf’da, ‘Kemalizm devletten kazınmalı.’ temennisini dile getiriyordu. çünkü, bütün çirkinlikler, karanlık ilişkiler ‘atatürkçülük/ kemalizm’ adına gerçekleştiriliyordu. Bu tahakküm mekanizması kırılmadıkça, karanlık ilişkiler de bitmez..
*Zorbalığa, ‘formalite’ adına, oybirliği.. Kafa aynı kafa!..
Yargıç ve savcıların veya askerlerin veya temel devlet kurumlarındaki kişi ve kadroların ‘şu veya bu tarafın adamı’ olduğu gibi bir tablo varsa, -ki var-, orada ‘yönetim mekanizmasının anormal bir bölünmüşlüğü’ durumu vardır ve bunun sıkıntıları da ortaya sık sık çıkar.
Anayasa Mahk. üyelerinden 7’sinin A.N. Sezer tarafından seçilmesi yüzünden, bir ‘7/4’ denklemi biliniyordu. Ama, AK Parti hakkındaki iddianâmenin reddinin mümkün olduğu raportörce bile belirtilmişken, ‘oybirliği’yle kabul edilmesi, bu denklemin de geçersiz olduğunu gösterdi. (Hâşim Kılıç, başkan seçilişinin bedelini mi ödüyor yoksa?)
Dahası, kemikleşmiş ‘laik/kemalist’ kadro, Cumhurbaşkanı’nın yargılanmasını bile göze alacak kadar gözükara hareket edebileceğini gösterdi.. (C. Başkanlarının yargı dışında tutulması, Saltanat kalıntısı bir anlayıştır, ona karşıyım.. Ama, herkes için..)
Şimdi, AK Parti ve Tayyîb Erdoğan, n’apabilir?
Anlaşılıyor ki, MHP, darbe anayasasının parti kapatmayla ilgili 68-69’uncu maddelerinin değiştirilmesini, Tayyîb Erdoğan’ın fedâ edilmesi şartına bağlamak istiyor.. çünkü, Tayyîb Erdoğan’sız bir AK Parti, muhaliflerinin tadlı rüyasıdır.. O zaman da referandumsuz değişim için şart olan 367 rakamına ulaşılamaz. Bu durumda, AK Parti 339 m.vekilinin firesiz oyuyla o maddeleri değiştirir ve 330’u aşarsa, referandum gerekir.
Referandumda da, (evet) oylarının yüzde 70’leri bulması muhtemel.. O zaman, muhalefet ve kendilerini rejimin sahibi gören temel güç odakları n’apacaktır? Bu korkudur ki, değişikliğin ibtali için Anayasa Mahkemesi’ne başvuracağını CHP şimdiden açıklamıştır. Ve öyle bir dâvanın sonucu da belli.. ‘Yüce Yargıçlar’ ülke yönetmek zevkınden vazgeçer mi, kolayca? Aslında yapılması gereken, mevcud darbe anayasasında değişiklikler yapmak değil, modern bir devlete yaraşan yeni bir anayasayı, halkın reyine, referandumuna sunmaktır. Anayasa Mahk. de, ancak öyle bir yeni anayasa ile tabiî yerini bulabilir. Yoksa, bu rejim kendisini korumak adına, daha nice kanunsuzlukları hukuk kılıfı içinde tezgahlayacak ve egemenliğini sürdürmek isteyecektir. Yani, çetin bir gelecek..
Radikal’de dün‚ ‘Yetti Gayri!.’ diyen Perihan Mağden’in feryadı, büyük kesimlerindir de:
‘.. Ben mesela dindarla da, dinciyle de yaşarım. Kemalist başıbozuklarla yaşayamam oluyorum -YETTİLER GAYRİ!- (…) ‘Laikçilik!’ diyorlar başka da bir şey demiyorlar. Diyecek sözleri yok: Zira Kemalizm’i bi ‘ideoloji’ diye kakalamaya çalışanların ‘21’inci yüzyıla da ışığını tutacak Kemalizm!’ diye zırvalayanların, (…) ZIMNİ FAŞİSTLERİN kendilerini ennnn bilen ‘ideolog’ olarak gazladığı bu gariban ülkede- YUH Kİ YUH!’ (…) Urfalı Kürt çocuğu Abdurrahman’ı onlar yetiştirdi Devlet Babanın Bağrında. Yeni model devşirmeler: Devletimizin Bekçileri! Bu Altın Laikçi çocuklar- yargıda.. Onlar işşş başındalar. (…)Abdurrahman onların hizmetinde. Onlar Abdurrahman’ın. Buyrun: Sezer’in İKİNCİ SIRADAN atadığı adam, Birinci Sınıf bir iş çıkartıyor! Para babaları, balık lokantalarında Kapatma Davası’nın iddianamesini, ayağa fırlayıp bas bas coşkuyla bağırarak kutluyor, kadeh tokuşturuyorlar dangalaklıklarına-
Oy birliğini; Onuncu Yıl Marşı’nı şahrem şahrem haykırarak ve göbek atıp kına yakarak kutlamalarını öneriyorum.’


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Selahaddin Çakırgil Arşivi