Ali Eyvaz

Ali Eyvaz

Başkasının üstünde nasıl durduğunu merak eden muhafazakar

Başkasının üstünde nasıl durduğunu merak eden muhafazakar

Eskiden muhafazakar kesimlerde eyyamcı burjuvazinin tasavvufa ilgisi hafife alınırdı. Şems-Mevlana metaforunun bu tipler üzerindeki önceden çalışılmış etkisi, tipik bir Amerikan ailesinin Budizme ve çeşitli meditasyon yöntemlerine duyduğu gülünç iştihaya denk kabul edilirdi. Tâ ki Serdar Turgut ve Ertuğrul Özkök’ün dine diyanete eşzamanlı ilgisine kadar… Bu ilginin dindarlar içinde kompleksli hayranları oluşmaya başladı.

Aslında eyyamcı burjuvaziye ait bu tür sonradan görme eğilimler ve hareketlerin yerinde tespit edilip, hak ettiği muameleye ve gerekli istihzaya maruz kalması durumunda bunun bir sakıncası yoktur.

Ancak belirli siyasi hesaplar mucibince bu modern öncü-papazların cahilce ortaya saçıp döktükleri şeyleri bir lütuf gibi toplayan kimi muhafazakar birey ve topluluklar, bütün dindar camiayı da peşlerinden sürüklemeye başladılar.

Hemen her toplumda olabilecek “zengin zevat boş boğazlığı” ve görgüsüzlüğünün “acaba fukara sofralarında unuttuğumuz tadılmadık bir lezzet kalmış mıdır?” yollu pis merakı, asırlar boyunca o lezzetleri bozdu. Bu merak bugün kendini en kaba biçimde Türkiye’de en çok Elif Şafak’ın pembe kaplı “Aşk” romanıyla gösterdi. Fukara sofralarındaki ucuz ve sade malzemeli lezzetler asırlar boyunca aç gözlü zenginler tarafından önce keşfedildi, sonra gasp edildi.

Önce keşfe, sonra gaspa maruz kalan bu değerler kısa süre içinde “sağlığa zararlı yönlerinin” ayıklanması yüzünden aslını ve özünü bütünüyle yitirdi ve ilk lezzet ortadan kayboldu. Geriye ise “saray mutfağı” böbürlenmesiyle aslında tatsız tuzsuz, donuk bir posadan başka bir şey kalmadı.

Serdar Turgut, Ertuğrul Özkök ve o neviden kişilerin umre, Mevlana, tasavvuf ilgisi kendi başına hiçbir şey ifade etmez; ancak bu ilgi oturmuş dindar kesimlerce eskiden olduğu gibi istihzayla karşılanmadığında çok ciddi bir aşınma, dini acemilik ve mistik hafiflik müjdeleniyor demektir.

Hatta bunlar karşılarına dindarlar içinden “uzman” kişiler alıp, onların kılavuzluğunda televizyon sohbetleri de yapıyorlar. Bunları ilgiyle izleyip, bir de meşe palamudunda “Allah” lafzı görmüşçesine salınıp duranlar ise, bir hayvanat bahçesinde kendilerini taklit eden çocukları meraklı bakışlarla takip edip çekirdek çitleyen maymunlar gibi “seyreden ile seyredilenin” birlikte oluşturduğu bir praksisi vücuda getirmeye başladılar.

Başkalarının üzerinde nasıl durduklarını merak eden bu tür muhafazakarlar, Serdar Turgut ve Ertuğrul Özkök’ün gazetedeki köşelerinde aynı gün hem şarap gurmeliğiyle ilgili maharetlerinden birer bukle okumaya, hem de “Türk İslamı” bâbından dini menkıbeler dinlemeye bayılıyorlar.

Günde on dört vakit gözlerini kısıp, “Acaba Ertuğrul’un üstünde mi, yoksa Serdar’ın üstünde mi daha güzel dururdum” diye göğüs geçirdiklerine de bahse girerim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali Eyvaz Arşivi