Sincan'ın yerini Anayasa Mahkemesi aldı

Sincan'ın yerini Anayasa Mahkemesi aldı

çok olağanüstü bir süreçten geçiyoruz. Adını koymak gerekirse, şu anda aslında fiilen ara rejim dönemini yaşıyoruz. İstanbul Barosu’nun açıklamasında yer alan ‘yargıya darbe değil darbenin yargısı’ ifadesinden hareketle, darbe hukukunun devreye girdiğini söylemek mümkündür.

AK Parti hakkındaki kapatma davasının Anayasa Mahkemesi’nce kabul edilmesinden ziyade anayasadaki açık hükme rağmen cumhurbaşkanına yargılama yolunun açılması, yürürlükteki mevcut anayasanın rafa kaldırıldığı ve darbe hukukunun yaşama geçirildiğinin en somut göstergesidir.

O nedenle, son sözümüzü baştan söyleyelim. AK Parti hakkındaki kapatma davası, sonucu önceden ilan edilmiş bir davadır. Hiç kimse bu mahkemeden farklı bir karar beklemesin. Yanılmayı çok isterim ama 22 Temmuz seçimlerinden önceki 367 kararından farklı bir karar olmaz.

Bu tabloda hukuksuzluğu meşrulaştırmamak gerekir. AK Parti, mümkünse Anayasa Mahkemesi’nde savunma yapmamalıdır. çünkü, adil yargılama esasları tümüyle rafa kaldırılmıştır.

Eğer iktidar partisinin davayı gündemden düşürecek bir anayasa değişikliği veya erken seçim planı varsa, sadece zaman kazanmak için savunma hakkını kullanmasında, siyasi strateji açısından yarar olabilir.

çıkış yolu

AK Parti’nin önünde krizden çıkışa dair çok sayıda alternatif var. Ama hangi alternatife yönelirse yönelsin, üzerindeki bu yükten mutlaka ama mutlaka kurtulmalıdır. Sivil toplum kuruluşlarının mutabakat arayışı da aynı şekilde, bu yükü bertaraf edecek formül ekseninde yürütülmelidir. Aksi halde mutabakat turlarından sonuç çıkmaz, atılan hiçbir adım ‘geri adım’ olmaz.

Şu da bir gerçek; Sadece parti kapatmayı önlemeye yönelik anayasa değişikliğine AK Parti dışında başka bir destek bulunması neredeyse imkansız gibi. Referandum tek seçenek. Ancak, böyle bir referandumun siyasi krizi derinleştirme ihtimali unutulmamalıdır. Haklılığınız kadar reel politik durum da önemli.

Bugün CHP’nin ‘derin’ hesaplarına MHP de eklemlenmiştir. Siyasi atmosfer, 22 Temmuz seçimleri öncesini hatırlatmaktadır. Cumhurbaşkanlığı seçimi ve türban meselesinde toplumsal duyarlılığa göre yön tayini yapan MHP, bugün gelinen noktada 22 Temmuz öncesi DYP ve ANAP’ın misyonunu üstlenmiştir. O gün iki partinin tutulduğu ‘darbe korkusu’ rüzgarından etkilendikleri gözlenmektedir.

Merkez siyasetteki bu kırılmanın, iki partiye nasıl ağır bir bedel ödettiğini hepimiz gördük. Aynı yola düşen MHP, bu hesabı iyi yapmalıdır. Ne var ki, Bahçeli’nin dünkü meclis grup konuşmasında, kapatma davasının mimarı Yargıtay Başsavcısı Yalçınkaya ile aynı üslubu seçerek ‘cihat’ kavramı üzerinden iktidara atış yapması, çarşıya uyan bir ev hesabı içinde olmadıklarını göstermektedir.

Bu durumda AK Parti, kendi göbeğini kendi kesecek. Anayasa değişikliği için referandumu göze aldıklarında, erken seçimi de hesaba yazmalarında yarar vardır. 1 yıl içinde referandum, milletvekilliği ve yerel seçimler bitirilmelidir. Bu süreci en az hasarla bu yoldan atlatabilirler. Aksi halde daha fazla yara-bere içinde kalma riski vardır.

çünkü, siyasete ‘balans ayarı’ yapmak isteyenler artık Sincan’da tankları yürütmüyorlar. Sincan’ın yerini Anayasa Mahkemesi’nin bulunduğu çankaya aldı. Millet de bu garabetin farkında.

Eminim, bu millet, temsilcilerine reva görülen zulmü sandıkta bertaraf edecektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi