Fatma Tuncer

Fatma Tuncer

Sen mi geldin Ramazan?

Sen mi geldin Ramazan?

"Düşlerim kapladı karanlık dünyamı... Lakin elimden bir şey gelmedi..!

Ah seni kör, sağır, dilsiz mazlumiyet ve sen yok olasıca yoksulluk!"

Dua, rahmet, bereket ayında kuru ekmekle iftar açanları düşünüyorum..!

Sokakta yatan çaresiz insanları, yoksul ve bakıma muhtaç hastaları düşünüyorum..!

Tütecek bir ocağı olmayanları, tutunacak bir dal bulamayanları,

Sokağa terk edilmiş küçük dünyaları,
Mahzun ve yalnız bırakılan mescitleri düşünüyorum..!

Ekmeğinden olan onurlu aile reislerini ve ekmeği ellerinden alındığı halde onurlarına sımsıkı sarılanları düşünüyorum..!
Ve... karanlıklara terk edilen kırgın gönülleri, yoksul ve yaşlıları düşünüyorum..!

Açgözlülüğünü bencilliğini adam zannedenlerin arasında yapayalnız kalanları ve kaybolmuş çocuklarını arar gibi, gözleriyle insanlığı arayanları düşünüyorum...

Ve... lüks arabalarda, duygularını körelten melodilerle hiçbir şey görmeden ve işitmeden geçerken insanlar, küçük bir çocuğu... Karanlıktaki bir ele ekmeğini verirken görüyorum..!

Düşünüyorum da yalnızlıktan üşüyorum be kardeşim, sokul biraz, kulak ver, gönül ver, katık ver ne olur çaresiz kalmışların karanlıktaki ellerine... Sokul biraz...!

Karanlığın ortasında yanan bir muma doğru uzanırken üşüyorum, çaresiz kalıyorum...

Nerde?! Yok mu içimizde sırtında erzak çuvalıyla gece karanlıklarında sokakları arşınlayan Ömerler ?

Nerede?! Kaşığı boş çorba kasesine gidip gelirken misafirine iftar ettiren Ebu Talhalar?

Nerede?! Bütün erzakını yoksullara dağıtıp bana da: Allah ve Resulü kaldı diyen Osmanlar?

Nerede?! Sırtında urganıyla yük taşıyıp geliriyle sadaka veren, akşam evine Allah'ın selamıyla dönen Aliler?

Nerede?...! Bütün varını yoğunu Cennet karşılığında Allah'ın mahzun ve mazlum kullarına adayan Ebu Bekirler?

Ne o...!? Yoksa insanlık bütün bu değerlerden ve öncülerden öksüz mü kaldı?

Hak ve özgürlük, çağdaş yaşam, modern anlayış kavramlarının yüklendiği kavramların, örselediği ve zincirlediği metruk hayatları düşünüyorum.

Sonra gözlerinde ölüm korkusu soluyan anneleri, sahur vakti yalnızlığı su gibi içen, acının kucağında kıvranan masumiyeti düşünüyorum.

Sömürgeci zihniyetlerin, ekmeğini, petrolünü, madenini... Ruhunu alıp da ölüme terk ettiği,

Çöp meydanlarının açlık savaşçılarını düşünüyorum .

Şimdi bir tek yüreğinde çiçek yetiştirenler kaldı. Bir de kirli ve karanlık fenomenlerin yıpratamadığı, muhabbet ve rahmet ayını özlemle bekleyen hak aşıkları.

Biri Ramazan'dan kalan bakiyeyi çoktandır tüketmiş olan oksüz ve mazlumlar, diğeri cennet özlemiyle yanıp tutuşan, rahmet deryasına susayan, varlık içinde yok olan, yokluk içinde var olan hak yolun aşığı müminler. Her ikisi de Allah'a o kadar yakın ki!

Birinin muhabbetiyle ulaştığına, öbürü mazlumiyetiyle ulaşıyor.

Müminler bir rahmet ayının vuslatıyla kalabalıklar içinde inzivaya, yoksunluklar içinde yardımlaşmaya, fikri zafiyet içinde tefekküre, bela ve musibet içinde hamd ve şükürle Allah'a daha çok yaklaşmaya çalışırken; yoksulluk ve yalnızlık çekenler de gönüllerine sağanak, sağanak yağan insanların ilgi, sevgi ve destekleriyle Ramazan ruhunu bütün hücrelerinde hissediyorlar.

İnanıyoruz ki, Ramazan ayı her iki kesimin de gözlerinde sevinç nuru olacak ve özlenen bir yolcu gibi karşılanacak gönül kapılarında.

Bir uyanışla kalkıyoruz sabaha... Ve... Bir Ramazan sabahı sanki her şey yeniden diriliyor... Ağaç, toprak, su ve ölmüş ruhlar...

Sözde çağdaş medeniyetin (!) kavramlarına hapsolmuş , kardeşlik, sevgi, paylaşım, dostluk, komşuluk gibi değerler İslam'ın özgür yapıcı ve kapsayıcı ruhuyla canlanarak yeniden dinamizmini kazanıyor, yeniden hayat buluyor.

Ramazan ayı insanları cömertliğe teşvik ediyor. Yüzünü, küresel entegrasyona çevirip, ruhundaki hayat iksirini çıkarcı, yalnız, çelimsiz, edilgen bir yaşam biçimiyle çöle dönüştürenlere, yardımlaşmanın salt maddiyatla olmadığını aynı zamanda sevginin, bilginin, kuvvetin, ekmeğin, mutluluğun hatta yalnızlığın da paylaşılabildiğini öğretiyor...

Akıp giden şu hayat ırmağı, içinde iki zıt rengi barındırıyor. Uyuyanlarla uyanıklar aynı dünyada yaşıyorlar... Bilmiyorum bu Ramazan'da uyuyanlardan kimler uyanacak? Ya da hangi kimseler Ramazan ruhuyla yeniden hayat muhasebesini yapacak? Varlıklar dirilirken, sabah yeniden doğarken ve yapraklar titrerken hakkın huzurunda hangi insanlar bu tesbihata katılacak?

Hangi yürekler insanlığını hakkıyla yaşayacak?

Her anını din düşmanlığı, islam ve fıtrat karşıtlığı yaparak geçirenler mi?

Patronlarına yalakalık yapmak uğruna, para ve mevzilerini korumak uğruna, doymak bilmeyen nefislerinin arzu ve istekleri uğruna, her şeyi kendilerine reva görenler mi? Bilmiyorum...

Aydınlığın karanlığa galip geldiği bu ayda yine ellerimi açtım ve seni bekliyorum... Sen mi geldin Ramazan!? Al götür beni buralardan aşka, aşıklar diyarlarına..!

Aşıklar için İftar vakti: Allahu Ekber! Allahu Ekber!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fatma Tuncer Arşivi