Prof. Dr. Şaban Şimşek

Prof. Dr. Şaban Şimşek

Tek söz sahibi “İmralı” olursa..!? (1)

Tek söz sahibi “İmralı” olursa..!? (1)

Önümüzdeki hafta milletimiz için önemli bir gün; malum, Anayasa değişikliği için referandum yapılacak. Özür dileyerek zaman zaman yaptığım gibi “haber kırma” yapıyor ve “Yükseköğretimde reform nasıl yapılır” adlı yazı dizisine iki hafta ara verip konuyla daha yakından ilgili olan makalemi sunuyorum.
“İmralı” bir zamanlar, mealen “özerkliğin ya da otonominin Doğu toplumundaki feodal yapı içerisinde insanları özgür kılamayacağını, bağımlılığın yerleşik olduğu bu kültürde demokratik gelişmeye imkân vermeyeceğini” söylüyordu. Bu düşünceyle, nihai hedefe dair o zamanki önermesi ise (samimi ya da değil!) bir “demokratik cumhuriyet” idi. Bu belki mahkemede “Devletime hizmet etmek istiyorum” şeklindeki ifadesi ile örtüşen bir arguman olarak da kabul edilebilir.
Şüphesiz -Kandil ya da şu bu- dağdakilerin asıl temsilcisi ve tek söz sahibi “İmralı”dır. Dağdakiler onun bir sözüyle tetiğe basıyor, başka bir sözüyle tetikten elini çekiyor, bir sözüyle ovaya iniyor ve yine başka bir sözüyle tekrar dağa çıkıyor… Bana göre “örgüt içinde çok başlılık var, birkaç parçaya bölündüler” şeklindeki açıklamalar boş laflar. Kendilerince bazı küçük çaplı sıkıntılar yaşıyor olsalar da bu mücadelenin 26 yıldır sürüyor olmasından anlaşılan odur ki çekirdek güç bunları etkili bir şekilde bastırıyor ve yoluna devam ediyor.
Sadece dağdakiler mi? Hayır. “İmralı” ovadakilerin de bağlı olduğu tek güç merkezi. İsmi ister HADEP, DTP, BDP ister Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı ya da KCK olsun, Kürt halkının siyasi temsilcisi olduğunu iddia edenlerin hemen tamamının (bir iki küçük siyasi hareket hariç) gönülden, kafadan ya da göbekten bağlı oldukları yer orası…
…İmralı; o gün “özerklik kötü” diyordu, bugün “iyi” diyor; ovadaki siyasiler de öyle. O gün “Hedefimiz demokratik cumhuriyet, asıl olan Kürt halkının hak ve özgürlükleridir” diyordu, bugünse “Bu yetmez. Lafı dolandırmaya gerek yok. Bu meseleyi özerklik çözer” diyor (veya dedirtiyor); ovadakiler de öyle.
Yani Kürtlerde, genelde eline silah alarak siyaset yapan (silahlı mücadelenin, işin kanlı yüzünü göz ardı etmeden özde siyasi bir mücadele olduğunu kabul etmek gerekiyor!) için de TBMM’de veya belediyelerde eline silah almadan siyaset yapan için de tek lider O. Kanımca, sorumlu ya da sorumsuz, yetkili veya yetkisiz bu meseleye çözüm bulmaya çalışanların özellikle ve öncelikle kabul etmeleri gereken gerçek budur. Kaynağı aşk, korku, hezeyan, konjonktur vs. her neyse ama tek bir hakikat var: “İmralı ne derse o” oluyor. Haa, bu arada İmralı’ya “söyleten” var mı? O da başka bir konu.
Evet, vitrindeki tablo bu. Peki, bu tüm Kürtler için aynen böyle mi? Yani, “bin yıldır bir aradayız, bu süre içerisinde on binlerce Türk-Kürt aile akrabalık bağı kurmuş, inancımız aynı, kültürümüz benzer, ticaretimiz ortak, aynı coğrafyada yaşıyoruz ve birbirinin içine girmişiz, İstanbul’da Hakkâri’den daha çok Kürt kökenli insanımız var” filan… Bunların hiç mi önemi yok? İmralı’nın bir sözü bu değerleri nasıl bir anda yok edebiliyor?
Kanımca Kürt halkının tabanında bunların hâlâ bir değeri var; hem de küçümsenmeyecek ölçüde var. Hepimiz hemen her gün bu insanlarla konuşuyoruz, alışveriş yapıyoruz, birlikte seyahat ediyoruz, aynı mekânı paylaşıyoruz, muayene ediyoruz vs. Ama bu aynilik duygusu korku ya da başka nedenlerle öne çıkarılamıyor. Bu yakınlık çeşitli propaganda yöntemleri ile yön değiştiriliyor veya örtülüyor.
Şunu vurgulamak gerekiyor ki örgütün siyasi temsilcileri ve onların işbirlikçileri bu işi iyi yapıyorlar. Özellikle devletin içine kadar girmiş belli iç ve dış güç odakları bugüne kadar sergiledikleri -bu düşük yoğunluklu savaşın devam etmesini gerekli kılan(!)- baskıcı, yasakçı, kavgacı, toplumu irrite edici davranışlarıyla hem çatışma ortamına zemin hazırlıyorlar hem de kritik durumlarda son hareketi yaparak sakinleşmeye yüz tutan olaylara ivme kazandırıyorlar. Temelde işlenen tema: “Kürt halkının devlet tarafından mağdur edildiği, İmralı’nın da buna son vermek için silaha sarılmak durumunda kaldığı” şeklindedir. Yani; “mağduriyet ve mazlumiyet gerçeği ya da edebiyatından (bence ikisi de mevcut) menkul silahlı mücadele.”
Bütün bunlar malum örgüt için silahı eline alarak ya da silahı eline almadan siyaset yapanlar tarafından hoyratça kullanılıyor. Onlar, gerçeği söylemek gerekirse genel gidişattan memnunlar. Oysa aynı etnik kökenden olan geniş halk kitlelerinin bu durumdan mutlu olduğunu söylemek çok zordur. Bizim asıl üzerinde durmamız ve barışta temel unsur-taraf-güç-koz olarak kabul etmemiz gereken kritik nokta işte tam da burasıdır.
Haftaya, kısmet olursa bu konuya devam edeceğiz.


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Prof. Dr. Şaban Şimşek Arşivi