Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Başbakan düellodan neden kaçıyor?

Başbakan düellodan neden kaçıyor?

Hem efendi, hem mazlum, hem gariban Kemal Kılıçdaroğlu, Başbakan’ı canlı yayında düelloya davet ediyor, “Recep Bey, Recep Bey... Neden kaçıyorsun? Neden canlı yayında karşıma çıkmıyorsun? İstediğin kanalda, istediğin moderatörle seninle tartışmaya hazırım...” diye gırtlağını yırtarcasına bağırıyor.

Başbakan ciddiye almıyor.

Korkuyor mu?

Başbakan’ı bilmem ama ben korktum bu Kılıçdaroğlu’ndan.

Hayır, Dengir Bey’i, şunu bunu altetmiş olmasından değil...

İhtirasından, sinik mizahından, içi boş özgüveninden, temelsiz cesaretinden, nerde patlayacağı bilinmez cüretinden, kendinden emin tavrından korktum.

Ben korkarım böylelerinden.

Hayret, Kılıçdaroğlu korkmuyor...

Korkmasını gerektirecek tonla malzeme barındırdığı halde korkmuyor.

Müddei görüntüsünün altında “muhatap alınmayı” bekleyen sinik bir kişilik gizlediği ve “gizlemiyormuş gibi yapmayı başaramadığı halde” korkmuyor.

Kimbilir, belki de kendi gerçekliğiyle yüzleşmekten ağır yara alabileceğini hesap edemediği için korkmuyordur.

Korkmak nedir bilmediği için korkmuyordur.

Ben Kılıçdaroğlu’nun yerinde olsam, “düello” işine hiç yeltenmezdim.

İşime bakardım.

Düşündüğüm iyilikleri, varsa projelerimi anlatırdım. Recep Bey’den beklediğim anlayışı, halktan beklerdim.

Hayır, Kılıçdaroğlu kararlı...

Uğradığı her adreste meydan okumasını yineliyor: “Kaçma Recep Bey, kaçma... İstediğin kanalda... İstediğin moderatörle... Yürekliysen gel!”

Muhatabını ille düelloya alacak.

İlle parçalayacak.

Hadi diyelim ki Başbakan kaçmadı. Kendi istediği

kanalda, kendi istediği moderatörle karşına çıktı...
Ne olacak?

Başbakan, “Seni, efendi diye başımıza sardılar, her ağzını açışta haramzadeler, kalpazanlar ve diye hakaret ediyorsun. Bu mu senin efendiliğin?” dese, ne cevap vereceksin?

Başbakan, “Bana yaptığın ziyarette Sayın Başbakan, Sayın Tayyip Bey diye nezaketten kırılıyordun. Meydanlara çıktığında Recep Bey diye ünlüyorsun... Bunu da aştın, artık direkt Recep diyorsun... Bu seviyesizliği nasıl izah edeceksin?” dese, ne cevap vereceksin?

Başbakan, “Çocukların, nasıl oluyor da aynı anda hem Ankara’da öğrenci, hem İstanbul’da SSK çalışanı olabiliyor” dese, ne cevap vereceksin?

Başbakan, “İktidara geldiğinde havuzlu villada oturmayacağını söylemiştin. Daha muhalefetteyken havuzlu kooperatif evi inşaatına giriştin. Bu ne acelecilik Gandi Kemal?” dese, ne cevap vereceksin?

Başbakan, “Genel af diyorsun, ertesi gün inkâr ediyorsun... Başörtüsüne özgürlük diyorsun, ertesi gün inkâr ediyorsun... Madem başörtüsü sorununu çözecektin, ne diye başörtüsüyle ilgili anayasa değişikliğini Anayasa Mahkemesi’nde iptal ettirdin? Senin siyasi hayatın hep böyle çelişkilerle mi geçecek?” dese, ne cevap vereceksin?

Başbakan, “Dersimli misin, Horasanlı mısın, Konyalı mısın, Karamanlı mısın, Seyyid misin, Nasrettin Hoca’nın torunu musun, kimsin kardeşim? Neden Kürt ve Alevi sözcüklerini ağzına almaktan imtina ediyorsun?” dese, ne cevap vereceksin?

Dersim tenkili sorulsa...

Rahşan affıyla hangi yolsuzluk soruşturmalarından kurtulduğun hatırlatılsa...

SSK’daki bazı “dış alımlar” kurcalansa...

SSK’yı hangi rakamla devraldığın, hangi rakamla devrettiğin faş edilse...

Ne cevap vereceksin?

Hakikaten merak ediyorum: Ne cevap vereceksin?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi