Kaybeden sadece Erdoğan mı olur?

Kaybeden sadece Erdoğan mı olur?

Ne zaman tuhaf bir iş görsek, arkasında ‘yabancı parmağı’ aramak gibi bir alışkanlığımız var.

Acaba haksız mıyız? Kaygılarımız tümüyle yersiz mi? Bir parça olsun haklı olma ihtimalimiz yok mu?

II. Abdülhamid’in dış politikasının temelinde ‘İngilizlere duyduğu kuşku’ yer alıyordu. Bir yandan Osmanlı-Rus savaşıyla sarsılan ve toprak kaybeden devleti ayakta tutmaya çalışırken, diğer yandan İngilizler etrafında oluşan güç merkezini Almanlarla dengelemeye gayret ediyordu.

Diplomasi, yaklaşan büyük savaşın dışında kalabilmek için II. Abdülhamid’in elindeki en önemli araçtı. Bunu uzun süre başarıyla kullandı. Ama dünyanın gidişini durdurmak öyle kolay değildi.

Sonrası malum. önce II. Meşrutiyet’in ilanı. Ardından İngiltere-İttihat Terakki ve bir kısım İslamcılar marifetiyle padişahın tahttan indirilmesi.

II. Abdülhamid, İngilizlerle ilgili kuşkularında haklı çıkmıştı. Daha da tuhafı, bir zaman sonra İngilizlerin safında savaşa girmek isteyen İttihatçılar, ‘Sizin yeriniz burası değil’ cevabını alacaktı.

Bugünden geriye bakıp, II. Abdülhamid’i baskıcı ve özgürlük karşıtı diye tanımlamak kolay. Ama şurası da gerçek. İttihatçılar eliyle devletin zaten zor tutan frenleri patladı. Peşpeşe gelen savaşlar, yıkılan imparatorluk ve sonuçta sıkışıp kaldığımız Anadolu coğrafyası.

Aradan geçen yüzyılda çok şey olup bitti. Ama öyle anlaşılıyor ki topraklarımızda bazı işlerin seyri o kadar kolay değişmiyor.

Bugün sormaya cesaret edemediğimiz soru şu.

Binbir güçlükle ekonomisini ayağa kaldırmaya çalışan, ilk defa eli yüzü düzgün bir orta sınıfı şekillendiren, bölgesindeki çatışmaların dışında kalan, hatta yavaş yavaş bir bölgesel güç olarak sahneye çıkan bir ülkeye, tarihin böyle bir anında çelme takan güç ya da güçler kimler?

Türkiye’yi tökezletme hedefinde ittifak edenler kim?

Dün de bunun yerli ve yabancı ortakları vardı. Kuşkusuz bugün de var.

Eğer bu meseleyi hala ‘irtica odağı haline gelen AK Parti’, ‘topluma güven veremeyen Tayyip Erdoğan’ ya da ‘herkes geri adım atmalı’ gibi saçma sapan tezlerle tartışmak istiyorsanız siz bilirsiniz.

Ben derim ki biraz yakın tarihe bakalım.

En çok da içindeki İttihatçı canavarını öldüremeyen CHP baksın. Aynı zihniyeti sağda üreten MHP baksın.

Yüz yıl önce anlamadıkları işlere bulaşıp, sonra pişman olan, hala da aynı nakaratı tekrar edenler baksın.

Başbakan Erdoğan, ‘Memleket kazanacaksa, ben kaybetmeye hazırım’ derken çok tarihi bir söze imza atıyor.

Bunu doğru okuyalım. çünkü kaybeden sadece Erdoğan olmayacak.


İslam dünyasına hamilik ve ABD-Rusya çekişmesi


Dikkatlerimiz, tabi eğer iç politikadan fırsat bulursak, bir parça NATO zirvesine yönelmiş durumda.

NATO’yu değerlendirirken, bir başka önemli konuyu gözden kaçırmamak gerekiyor.

Rusya uzun bir zamandır, özellikle Putin’le birlikte İslam Dünyası’na sıcak mesajlar verme gayretinde. Nitekim 12 Mart’ta Dakar’da gerçekleşen İslam Konferansı örgütü Zirvesi’ne Rusya gözlemci ülke sıfatıyla katıldı. Hem de Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov’la.

Rusya’nın bu konudaki gayreti, özellikle hassas bazı konular üzerinde ortaya çıkmaya başlamıştı. Sözgelimi Irak sorunundaki duruşu, Filistin’le ilgili üst düzeyde yapılan açıklamalar bir anlamda bu ‘hami’lik arayışının göstergesiydi. Rusya’nın yaptığı çıkışların pekçok İKö üyesinde olumlu karşılık bulduğunu da unutmayalım.

Peki Rusya’nın bu hamilik rolüne soyunması, en çok kimi rahatsız etti? Hiç tartışmasız ABD’yi.

İKö üzerinden şekillenen bu güç gösterisi, Amerika’yı hayli geniş bir alanda rahatsız edeceğe benziyor.

Dikkat çekici bir nokta daha. İKö, özellikle Ekmeleddin İhsanoğlu’nun genel sekreterliği ile birlikte daha etkin bir yapıya kavuştu. Bunda Türkiye’nin rolünü unutmamak gerekiyor.

Son bir not. Hindistanlı diplomat M.K. Bhadrakumar’ın bu konuyu ele alan çok kapsamlı bir makalesi var. çevirisini okumak isterseniz timeturk.com adlı internet sitesine bakabilirsiniz.


Sıra Fenerbahçe yazarlarının değişiminde


Neresinden bakarsanız bakın, İngilizleri yenmek ayrı bir keyif.

Fenerbahçe gerçekten büyük işlere imza atıyor. Dahası da gelecek.

Lakin bir konu var ki değinmeden geçmek, öncelikle Fenerbahçe’ye haksızlık olur.

Birkaç güzel istisna dışında bu gidişata uyum sağlayayamayan tek grup Fenerbahçe yazarları.

Onları okurken ister istemez şöyle düşünüyorum. ‘Acaba ben başka bir maç mı seyrettim. Yoksa onlar başka bir dünyada mı yaşıyor?’

Analiz yok. üslup felaket. Türkçe derseniz yerlerde sürünüyor.

Dünya çapında kariyer sahibi nice teknik adam ve futbolcuyu birkaç ayda tüketen bu mekanizma, şimdi olup biteni nasıl anlayacağını bilemiyor.

Fenerbahçe başarılı oldukça, onların ne kadar köhne bir zihniyete sahip oldukları daha fazla göze batmaya başladı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi