Elif Nisa

Elif Nisa

Hayat Verecek Yola Çağıranlar

Hayat Verecek Yola Çağıranlar

İnsanlar tek bir ümmetti. Allah, müjdeciler ve uyarıcılar olarak peygamberler gönderdi ve beraberlerinde, insanların anlaşmazlığa düştükleri şeyler konusunda, aralarında hüküm vermek üzere hak kitaplar indirdi. Oysa kendilerine apaçık ayetler geldikten sonra, birbirlerine karşı olan 'azgınlık ve kıskançlıkları’ yüzünden anlaşmazlığa düşenler, o, (kitap) verilenlerden başkası değildir. Böylece Allah, iman edenleri, hakkında ayrılığa düştükleri gerçeğe Kendi izniyle eriştirdi. Allah, kimi dilerse onu doğruya yöneltir. (Bakara Suresi, 213)
Yüce Allah'a kulluk, yaşamın her alanını kapsar. Allah'ı tanımak, O'na yakın olmak ve O'nun sınırları içinde, O’nun yolunda yaşamaktır kulluk.
İnsan nefsi ise unutmaya yatkındır. Allah'ı unuttuğu anda, bencil tutkuları devreye girerek kişiye yeni sözde ilahları işaret eder. Nefsinin tutsağı olduğunda da kişi, kendisine can veren, "düzgün bir adam kılan" (Kehf Suresi, 37) Rabb’i yerine başka varlıklara kulluğa; onları sevmeye, razı etmeye, onlardan yardım ummaya ve O’nun dışında onlarca şeyden korkmaya başlar.
Bu yapıdaki bireylerden oluşan toplum ise, doğal olarak, dinden uzak ve Allah'ı "arkalarında unutuluvermiş önemsiz bir şey" (Hud Suresi, 92) olarak kabul eder. Yaşanan adeta ‘sürü psikolojisi’dir ve var olan inkar böylece toplumda daha da yaygınlaşır.
Yanlış yol göstericiler edinen toplumda gittikçe körleşen, akıl ve vicdandan kopuk bir sistem yerleşir. Bu yapı öylesine kemikleşir ki, insanların Allah'ın varlık delillerini görmeleri ve ahirette O'nun huzurunda sorgulanacaklarını hatırlamaları mümkün olmaz.
Söz ettiğimiz cahiliye sistemi, Allah'ın bir ‘yol gösterici’ göndererek insanları gerçeklere davetine kadar sürer.
"Kitap Ehlinden ve müşriklerden inkar edenler, kendilerine apaçık bir delil gelinceye kadar, (bulundukları durumdan) kopup-ayrılacak değillerdi. (O delil de) Allah'tan gönderilmiş-bir elçi (ki,) tertemiz sahifeleri okumaktadır." (Beyyine Suresi, 1-2)
‘Gönderilenler’
Cahiliye bireyinin Allah'ın delillerini ve doğruları görebilecek yeteneği yoktur. Allah, sonsuz merhametiyle, yaşamın gerçek amacını haber verecek uyarıcı ve müjdeci peygamberler gönderir.
"Andolsun, Biz her ümmete: 'Allah'a kulluk edin ve tağuttan kaçının' (diye tebliğ etmesi için) bir elçi gönderdik. Böylelikle, onlardan kimine Allah hidayet verdi, onlardan kiminin üzerine sapıklık hak oldu. Artık, yeryüzünde dolaşın da yalanlayanların uğradıkları sonucu görün." (Nahl Suresi, 36)
‘Gönderilenler’, Yüce Allah’ın katından sunduğu rahmettir. Kurak topraklara inen yağmur gibi, yaşadıkları topluma bereket getirirler.
Her Peygamber içinde bulunduğu toplumunun bireyidir; yaşamının belirli bir aşamasında görevine başlayacaktır. O, Allah'ın özel yarattığı ve seçtiği insandır. Vicdanı, dürüstlüğü ve aklıyla cahiliye toplumunun genelinden farklıdır. Allah'ın verdiği doğruyu yanlıştan ayıran anlayışla, yaşadığı toplumdaki dejenerasyonu ve çarpıklığı fark eder. Farkına vardığı gerçekleri yaşadığı toplumun bireylerine anlatmakla, onları Rabb’inin yoluna davet etmekle sorumludur. "Ey peygamber, Rabbinden sana indirileni tebliğ et, eğer (bu görevini) yapmayacak olursan, O'nun elçiliğini tebliğ etmemiş olursun..." (Maide Suresi, 67) buyruğuyla Allah, Peygambere tebliğ görevini bildirir.
Her peygamber bu çok zorlu işi, çevresinde pek az iman eden insanla birlikte, kendisine düşman olan çok sayıda kimseye rağmen hakkıyla yerine getirir.
O: "Dini dosdoğru ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin" diye dinden Nuh'a vasiyet ettiğini ve sana vahyettiğimizi, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya vasiyet ettiğimizi sizin için de teşri' etti (bir şeriat kıldı). Senin kendilerini çağırdığın şey, müşriklere ağır geldi. Allah, dilediğini buna seçer ve içten Kendisi'ne yöneleni hidayete erdirir. (Şura Suresi, 13) ayetiyle bildirilir; Allah katında din tektir. Parçalara ayrılıp özünden saptıkça, bozuldukça Allah resûller göndererek gerçeği tekrar hatırlatmış, tüm peygamberler aynı hak dini tebliğ etmişlerdir.
Tüm peygamber, elçi ve beraberlerindeki inananlar insanları doğru yola iletebilmek için çeşitli tehdit ve baskılara sabretmişler, Allah'ın buyruğu olmadığı sürece görevlerini bırakmamışlardır. Kur'an'da birçok peygamberin ve mübarek insanın hicret ettiklerinden söz edilir. Bunun nedeni inkarcıların baskıları değil, Allah'ın bu konudaki buyruğudur; ancak Allah dilediği anda hicret edilir.
Hicret, yaşanan toplumdan bedenen ve ruhen ayrılarak yola çıkmaktır. Allah’ın mübarek elçilerinin ortak kaderidir; onların yolundan gidenlerin de yaşamlarında kısmen tattıkları, zafere ulaştıran fiili bir duadır. Hicret mücadeleden kaçmak değil, zulme direnmek, karşı durmaktır.
Peygamberlerin yaşadıkları ibret alınacak her olaydan ayrı ders çıkarmak, her birinden en güzelini almaktır bize düşen ve her birini ayrım yapmadan sevmek…
Allah'a ve Resûlü’ne inananlar ve onlardan hiçbiri arasında ayrım yapmayanlar, işte onlara ecirleri verilecektir. Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. (Nisa Suresi, 152)
Ve Allah'a olan derin imanı, tevekkülü, teslimiyeti ile övülen Hz. İbrahim gibi bir ahlâk gösterebilmek, ‘Allah’a dost’ olabilmek, dinine uyabilmek…
İyilik yaparak kendini Allah'a teslim eden ve hanif (tevhidi) olan İbrahim'in dinine uyandan daha güzel din'li kimdir? Allah, İbrahim'i dost edinmiştir. (Nisa Suresi, 125)
Allah'ın kutlu peygamberlerini örnek alarak Allah'a yakınlaşmak, O'nun hoşnut olduğu bir insan olabilmek için, kalbimizi batıl inançlardan, çarpık düşüncelerden uzaklaştırmalı, arınarak gönülden Rabb’imize yönelmeliyiz.
“İbrahim ve onunla birlikte olanlarda size güzel bir örnek vardır…”(Mümtehine Suresi, 4) ayetinde haber verildiği üzere onların yolunu izlemeli ve Allah'ın ayetlerini uygulamadaki titizlikleri, zorluk zamanlarındaki tavizsiz davranışları, sabırlı ve tevekküllü kişilikleriyle onları örnek almalıyız.
Hz.Adem(a) şeytana ve nefsine kanarak yasak ağaca yaklaşmıştı; karşılığında aşağılara indirildi. O, dünyayı bilmediği için kıyas yapamamıştı ancak bizler Allah’ın tarif edip tanıttığı cenneti dünyadaki güzellikler vesilesi ile kıyaslama imkânına sahibiz. Nefsimize kanıp yasağa yaklaştığımızda düşeceğimiz yer aşağıların aşağısıdır.
Nefsinin bencil tutkularını gözeterek yaşayan ve sahip olduklarıyla büyüklenen insan gerçekte küçülür; nefsini ezen insan ise ezdiği her şeyin üzerinde yücelir…
Sonuç olarak;

Tüm inananlara örnek ve ‘alemlere rahmet’ olan Peygamberimiz’in (s) sünnetlerini, İmam Malik Hz. Nuh'un gemisine benzetir ve şöyle söyler: "Kim ona binerse, kurtulur, kim binmezse boğulur" (Süyuti, Miftahu'l Cenne, s. 53-54)

Yüce Rabbimiz, yaşanan dönemde Nuh’un gemisine binenlerden olmayı, ya da son anda da olsa tutunabilmeyi nasip etsin bizlere…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Elif Nisa Arşivi