CHP'de hesaplaşma zamanı

CHP'de hesaplaşma zamanı

Referandumun siyasi yansımaları uç vermeye başladı. Mağlup cephede ilk hareketlenme CHP'de oldu. MHP'de daha oturmuş bir yapı ve hiyerarşi daha keskin olduğundan tepkiler zamana yayılmış biçimde ortaya çıkacak.

CHP ise yeni genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu'nun zayıf yönetimi ve taşların yerine oturmamışlığının ceremesini çekiyor. Halkoylamasının arefesinde gerçekleşen lider değişikliğinin artçı şokları yeni yeni hissediliyor. Deniz Baykal ve ekibi, tarihî oylama öncesinde maraza çıkararak yenilginin günah keçisi olmak istemedi. Şimdi iki hamur birlikte karılıyor; hem kurultay hesaplaşması yapılıyor hem de yenilginin müsebbipleri sorgulanıyor. Baykal'ın partiyi bu kadar kolay teslim etmeyeceği biliniyordu. Ayrıca uğradığı 'ihanet'in intikamını almaması ihtimal dışındaydı. Zamanlama itibarıyla da başka seçenekleri yoktu. Referandumdan önce harekete geçseler başarısızlığın faturasına ortak olurlardı. Biraz gecikmeleri halinde ise tasfiye süreci tamamlanmış ve yapacak bir şey kalmamış olacaktı.

Baykal ve ekibi, Genel Sekreter Önder Sav'ın yaklaşan seçimlerde kendilerini tamamen tasfiye edeceğini biliyor. İş işten geçmeden bazı mevzileri geri kazanmanın yollarını arıyorlar. Parti içinde Sav'dan rahatsızlık duyan diğer unsurların desteğini alabilecek bir çıkış yaptı, Baykal. Yeni lideri hedef almadan, Sav ve ekibini yıpratmaya çalışıyorlar. Sav'ın zayıflamasından en çok mutlu olacak kişilerden biri Kemal Kılıçdaroğlu. Baykal zamanında gizli lider olmakla eleştirilen Sav, şimdilerde oyunu açıktan oynuyor. Referandumdan önce, bugünlerde yaşanabileceklere dair soruları, "böyle şeylere izin vermem" şeklinde cevaplamıştı. Bu aşırı özgüven ve patron benim havası kronik muhalifleri kadar, yeni yoldaşlarını da rahatsız ediyor. Sav'a yönelik en önemli eleştiri teşkilatla ilgili. Hemen herkes Kılıçdaroğlu'nun elinden geleni yaptığını ama teşkilatın ayak uyduramadığını söylüyor. Baykal'ı bile devirebilecek kadar teşkilata hakim olan Genel Sekreter'in sorumluluğu burada başlıyor. Teşkilatı organize edecek ve harekete geçirecek olan genel merkez yönetimi sorgulanmayı hak ediyor. Sav kabahatinin farkında olacak ki, aylardır direndiği Gürsel Tekin atamasına sesini çıkaramadı. Genel Başkan'a rağmen Tekin'i İstanbul il başkanlığından düşüren ve Merkez Yönetim Kurulu'na seçmeyen, genel başkan yardımcılığına gelmemesi için açıkça tavır koyan Sav'ın gardı referandumda düştü. Baykal da oluşan zaaftan yararlanmak istiyor. Burada ilginç tavır, liderin Önder Bey'e sahip çıkmaması. Kılıçdaroğlu, Deniz Bey'e herhangi bir cevap vermiyor; soruları cevapsız bırakıyor. Sanki 'birbirlerini yesinler, ben aradan sıyrılırım' bekleyişinde.

Sav'ın tek kabahati, sebep olduğu, 'çalışan genel başkan, yatan teşkilat' görüntüsü değil. 71 miting yaparak hayır oyu isteyen lidere oy kullandıramayan parti yönetimi denilince de akla Sav ve ekibi geliyor. Hatta bazı komplocular bunun bilinçli bir tercih olduğunu, Kılıçdaroğlu'nun popülaritesini zayıflatarak kendi başına hareket etme ihtimalinin ortadan kaldırılmaya çalışıldığını bile söyledi. Referandum Baykal'ın arzuladığı ölçüde sonuçlar doğurmayabilir. Ancak Gürsel Tekin'in konumu surda açılmış bir gedik olarak Sav'ı tehdit edecek. Baykal ve Tekin, zoraki ittifak kurarak Önder Bey'e karşı direnebilir.

Kılıçdaroğlu'nun çok çalışıp bal yapmayan kampanyasının sorumlusu da aslında genel merkez. En basitinden bayram namazına gitme konusunda uyarmalıydılar. Toplumumuzda bayram namazı bir dindarlık ölçüsü değil, halkla kaynaşma göstergesidir. CHP tabanının büyük kısmı buna riayet eder. Üstüne bir de Anıtkabir ziyareti eklenince, "Kâbe Arap'ın olsun bize Çankaya yeter" zihniyetinin hortladığı izlenimi şuuraltlarında gayri ihtiyari canlandı. Basit gibi görünen ama sembolik anlamları yüklü eylemler Kılıçdaroğlu'nun halkla bütünleşmesini kolaylaştıracaktır. Son bir not referandum sonuçlarını yorumlayanlara: Bir taraftan Kılıçdaroğlu'nun başına kasket takıp halk adamı imajı oluşturmaya çalışırken öbür yandan klasik seçkinci yaklaşımla evet verenleri aşağılama çabaları sırıtıyor. 1950'den beri dinlediğimiz 'ağzı çorba kokanlar' edebiyatı sıktı. Biraz kendilerini geliştirseler fena olmayacak..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi