Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

PKK, İsrail’in taşeronu mu?

PKK, İsrail’in taşeronu mu?

Kimileri Barzani ailesinin Kürt Yahudi'si olduğunu ileri sürdü ve bir 'Kürt Yahudiler' vakıasından bahsedildi. Esasında, Barzani ailesiyle İsrail arasındaki ilişkilerin varlığı doğru olmakla birlikte Barzanilerin Yahudi oldukları yönündeki iddia gerçekleri aksettirmiyor. Zaten işbirliği için fiziki birliğe de ihtiyaç yok. İsrailli istihbaratçılar Molla Mustafa Barzani döneminde de Kürdistan dağlarını kolaçan etmişler ve Barzani ile temasa geçmişlerdi. Kürt meselesini hem ideolojik hem de lojistik olarak destekledikleri inkarı kabil olmayan bir gerçektir. Molla Barzani de İsrail'in ilgisini karşılıksız bırakmaz ve İstihbarat raporlarıyla da teyit edildiği gibi İsrail'i bir iki defa gizlice ziyaret eder. Bu ziyaretin İbranice belgeleri de yayınlanmıştır. İsrail, Barzani ve Talabani (Şimon Peres'le Paris'te 1963 yılında Barzani'nin temsilcisi olarak görüşmüştür) ile görüşmesine mukabil Türkiye'li Kürtlerle de temas etmiş midir? İlgilendiği muhakkak. Lakin bu ilgisini ne kadar kuvveden fiile çıkarabildi? Türkiye ile İsrail arasındaki ittifak ve ilişkilerin iyi olması nedeniyle çok can attığı halde bu yönde kendisini frenlediği söylenebilir. Lakin bu hiç ilgilenmediği anlamına gelmiyor. 28 Şubat sürecinde iç politikanın ve mücadelenin bir parçası olan İsrail, elbette ki bir rezerv olarak PKK gibi ayrılıkçı hareketlerle temas halinde olmuş veya bu yönde uygun zamanı ve zemini kollamıştır. Zira, İsrail için tabu veya dost yoktur. İsrail zaman zaman belgelendiği gibi ABD'ye bile ihanet etmiş ve hakkında istihbarat toplamıştır. Türkiye için farklı bir uygulama içinde olduğunu düşünmek gabavetle eşdeğerdir. Sözgelimi, Sri Lanka'da hem Sinhallerle hem de Tamillerle ilişkilerini sürdürmüş ve tavşana kaç tazıya tut politikası izlemiştir.

Bundan dolayı Abdullah Öcalan yakalandığında taraftarlarının öfkelendikleri odaklar arasında İsrail de vardı. Lakin bu İsrail'le ilişkilerinin olmadığı anlamına gelmiyor. Bununla birlikte, işbirliğine açık olsalar da İsrail'e güvenmedikleri açıktır bu da İsrail'in tabiatından kaynaklanmaktadır. Bu genel olarak İngiltere, ABD gibi ülkeler için de geçerlidir. Önce kullanırlar sonra da daha avantajlı ilişkiler bulduklarında sizi yüzüstü bırakırlar. Son sıralarda Murat Karayılan'ın açıklamalarıyla birlikte İsrail-PKK münasebetleri yeniden gündeme gelmiştir. Karayılan basına da akseden konuşmalarında Türkiye'yi ortak düşman olarak nitelendirmiştir. Bu esasen kendileri açısından doğru bir değerlendirmedir. Türkiye'nin ağırlığını İslam dünyasına kaydırması halinde bundan en zararlı çıkacak iki taraf vardır. Bunlardan birisi İsrail diğeri de PKK'dır. Zira, Türkiye'nin İslam alemine yanaşması ve etrafıyla kenetlenmesi, ittihad-ı İslam politikaları hem İsrail hem de PKK'nın antidotu ve panzehiridir. İsrail'i ve Kürtçülüğü bitirecek husus daha geniş havza ile ittifak ve işbirliğidir. Birlik politikaları ayrılıkçı politikaları etkisiz hale getirecek ve İsrail gibi ayrılıktan beslenen ve serpilen yapılar da aşınacaktır. Karayılan'ın sözlerinin arkasında bu sezgi yatmaktadır. Leyla Zana'nın eski eşi Mehdi Zana da önceki konuşmalarında bunu sarih olarak ifade etmiş ve İslamiyet'in Kürtleri geri bıraktığı tezini seslendirmiştir.

PKK'nın bir numaralı ismi Murat Karayılan İsrail yönetimine Türkiye ile ilişkileri koparma çağrısı yaptı. PKK'nın Kandil'deki elebaşlarından Murat Karayılan, İsrail'e Türkiye ile askeri ilişkilerini koparma çağrısı yaparak "Türkiye, İsrail'le bizim ortak düşmanımız" tespitinde bulundu. Yanlış da değil. Kandil Dağı'nda İsrail Kanal 2 televizyonuna konuşan Karayılan, Türkiye'nin PKK'ya karşı kullandığı en gelişmiş askeri teknolojileri İsrail'den satın aldığını belirterek, iki ülke arasındaki askeri ilişkilerin PKK'ya zarar verdiğini söyleyip akabinde İsrail'e bir çağrıda bulunuyor: "Bizi yok etmeye çalışanlara yardım etmeyin!" Türkiye'nin İran ve Suriye ile yakın ilişkiler kurduğuna dikkat çeken Karayılan, "Bizim düşmanlarımız İsrail'in de düşmanları" diyerek İsrail'le aynı cephede olduklarını söylüyor. Böylelikle, işbirliğinin temenniden öte geçtiği ve fiili bir durum arz ettiği de anlaşılıyor. Bu bağlamda, Lübnan'da PKK'nın İsrail'e taşeronluk yaptığı da zapta geçti. Buna göre, Lübnan güvenlik birimlerinin İsrail casus şebekelerine yönelik Eylül ayı başında (2010) başlatılan operasyonları kapsamında, Lübnan Askeri İstihbarat Teşkilatı, bazı operasyonlar gerçekleştirdi. Başkent Beyrut'un yaklaşık 20 kilometre kuzeyindeki sahil kenti Junye'de gerçekleştirilen operasyonda 3 PKK'lının yakalandığı belirlendi. Yakalanan örgüt mensuplarının sorgulanmaları sonrasında, ''Lübnan'da İsrail adına casusluk faaliyetleri yürüttükleri'' gerekçesiyle tutuklandıkları kaydedilmiştir. Aynı bağlamda, PKK'nın Lübnan'daki faaliyetlerinden rahatsız olan Hizbullah mensuplarının, PKK'lıların ''PKK'ya yönelik operasyonlar ve idamlar'' nedeniyle başkent Beyrut'ta İran karşıtı düzenledikleri protesto gösterisine müdahale etmeleri nedeniyle yaşanan çatışmada 2 PKK'lı ölmüş, 8'i yaralanmıştı.

Gülten Kışanak bizim söylemek istediklerimi gayet veciz bir biçimde özetlemiştir: Türkiye ile duygusal kopukluktan fiziki ve fiili kopukluğa doğru gidiyoruz. İşte o oranda da İsrail ile duygusal ve fiziki ve fiili yakınlığa doğru ilerliyorlar. Zaten bu böyledir. PKK'nın çözülmesi karın çözülmesi gibi olacaktır. Kontrolsüz bir sürü silahlı unsur. Neticede, bunlar aynen Ebu Nidal gibi kiralık silah olmaya namzettirler. İsrail'le duygusal ilişkileri de bunu gösteriyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi